“SON DÖNEM KIRSAL KALKINMA POLİTİKALARI” TOPLANTISI
SONUÇ RAPORU
Toplantı Tarihi: 6-7-8 Kasım 2009
Toplantının Düzenlendiği Yer: Samandağ-ANTAKYA
Toplantıya Katılan Kurumlar
Akdeniz
Üniversitesi
Antakya Çevre
Koruma Derneği
Antakya Ziraat
Mühendisleri Odası
Antakya Ziraat
Odası
Bahçeşehir
Üniversitesi
Boğatepe Çevre
ve Yaşam Derneği
Çiftçi-Sen
Dörtyol Turunçgil
Üreticileri Derneği
EKODER
Emanetçiler
Derneği
Harran
Üniversitesi
Heinrich Böll
Stiftung Derneği
Kalkınma Merkezi
Derneği
KEÇİ
Mardin Ekoloji
Çevre ve Yabanıl Yaşamı Destekleme Derneği
Samandağ Çevre
Koruma Derneği
Slow Food
Sürdürülebilir
Kırsal ve Kentsel Kalkınma Derneği – SÜRKAL
Tütün-Sen
Ulaşılabilir
Yaşam Derneği
Vakıflı Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
Yeşil Düşünce Derneği
TOPLANTININ İÇERİĞİ
Ana başlığı “Son Dönem Kırsal Kalkınma Politikaları” olan
toplantının birinci gününde genel sunumlar ve atölye çalışmaları, ikinci
gününde atölye çalışmaları, saha ziyaretleri ve saha ziyaretlerinin
değerlendirmesi, üçüncü ve son gününde ise atölye sonuçlarının sunumu, KKG’nin
geleceği ve değerlendirme oturumu yapıldı.
Birinci gün
Toplantı açılışını Hatay Valisi ve Samandağ Belediye Başkanı
yaptılar.
Hatay valisi açılış konuşmasında;
- Gelişmiş ülkelere bakıldığında hem kırsalın hem de kentin refah içerisinde ve gelişmiş olduğu,
- Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde ise hem kırsalın hem de kentin sayamayacağımız kadar sorunu olduğu,
- Şu anda Türkiye’nin 800 bin kilometrekare toprağıyla üretiyor gibi görünüp üretmeyen bir ülke olduğu,
- Hollanda gibi gelişmiş bir ülkenin 40 bin kilometrekare tarımsal alanda 70 milyon dolar seviyesinde üretim yaptığı, buna karşılık Türkiye’nin 800 bin kilometrekare tarımsal alanda 40-42 milyon dolar seviyesinde üretim yaptığı,
- Hollanda gibi gelişmiş ülkelerde verimli üretimin 1) tohumculukla, 2) seracılıkla, 3) sebzecilikle ve meyvecilikle, 4) dış ve iç mekan süs bitkileriyle, 5) ekonomik ölçüde hayvancılıkla çeşitlilik sunduğu, bizde ise ağırlıkla tek tip üretimin varolduğu,
- Dünyadaki stratejilere yönelmek durumunda olduğumuzu, modern çiftlikler kurulması ve üretimin bu çiftliklerde yapılması gerektiğini,
- Tek tek hanelere yardım yapmak yerine köye yatırım yapılmasının daha iyi olacağını,
- Kırsal kalkınma ile tarımsal kalkınmanın her zaman üst üste örtüşmeyeceği,
- Gelişmiş ülkelerin deneyimlerinden yararlanmak gerektiği, bunun deneyim paylaşımının, yurt dışını görmenin ve anlamanın önemli olduğunu vurguladı.
Samandağ Belediye Başkanı açılış konuşmasında;
- Kır ile kent arasında ciddi kalite farklarının olduğu,
Samandağ’da Vakıflı Köyü gibi organik tarım yapan köylerin
pazarlama sorunları olduğuna vurgu yaptı.
Açılış konuşmalarının ardından Aylin Örnek tarafından
katılımcılara Kırsal Kalkınma Girişimi’nin tanıtımı yapıldı. Bu tanıtımda bu
girişimin nasıl bir araya geldiği, hedefinin ve vizyonunun ne olduğu ve bu
toplantılarla neyi amaçladığı üzerine bilgi verildi.
Bu bilginin paylaşımı ardından katılımcılar kendilerini
tanıttılar.
Açılış ve tanışma oturumları ardından yapılan ilk oturumda
iki konuşmacı vardı. Oturum kolaylaştırıcısı Olcay Bingöl sunumlar öncesinde
yaptığı giriş niteliğindeki konuşmasında;
- Gelişmiş batı ülkelerini nasıl yakalarız görüşünün sadece ekonomist bakışın bir lokomotifi olduğu, oysa kırsal kalkınmaya yönelik sorunların sadece ekonomik bakışla çözülemeyeceği,
- Daha fazla üreterek mi sorunları çözeceğiz konusunun tartışılması gerekli bir konu olduğu,
- Boşalan köylerin, üretmeyen köylülerin, zorunlu göçlerin bu ekonomik bakışın sonuçları olduğu,
- Türkiye’de yeni yaklaşımları geliştirildiği ve Gıda Egemenliği’nin bu yaklaşımlardan biri olduğu konusuna vurgu yaptı.
Bu oturumun konuşmacılarından ilki olan Rıfat Dağ, “Son
Dönem Kırsal Kalkınma Politikaları ve Türkiye’ye Yansımaları” konusunda bir
sunum yaptı[1]. Dağ sunumunda,
- Böyle bir girişimin çok olumlu olduğu,
- 70’li yıllarda, kendileri kırsala yönelik çalışmaya başladığında, bu işlerin gönüllülük temelinde yürüdüğünü,
- Bu girişimin hedef kitlesinin küresel kapitalizmin eteklerine itilmiş kesimler olması gerektiği ve dönüşümü birlikte yaşamayı göze almış olmak gerektiğini,
- DTP’nin varolan 2007 tarihli Kırsal Kalkınma Strateji Belgesinin vizyon tanımı yapılmamış, değerlendirme sistemi geliştirilmemiş, yol haritası çizilmemiş bir belge olduğunu,
- AB süreci gibi önemli bir sürecin yol haritasının çizilmesi gerektiğini,
- Kırsal alanda insanların geçim şartları zorlanıyorsa, kırsal kalkınma faaliyeti yürütenlerin kırda tutunmayı sağlayacak araçları hedef kitle ile birlikte geliştirmesi gerektiği,
- Bireyin ve toplumun, dezavantajlı kesimin kendini yeniden gerçekleştirebilmesi için yeni stratejiler geliştirilmesi gerektiğini,
- Bunlar yapılmadan kalkınmanın lokal bir faaliyetten öteye geçemeyeği,
- Faaliyetlerin yerel faaliyetler olmaması gerektiğini, ilkeler ve vizyonla ilgili tartışmaların ortaya konulması gerektiği,
- Kalkınma faaliyetinin etkinlik ve erişebilirlik sağlaması gerektiği, bunu sağlayacak araçsal zincirin de –maddi- hesaba katılması gerektiği,
- İnsanların piyasalara karşı pozisyonunu güçlendirmesi gerektiği,
- Hedef kitlenin karar süreçlerine hâkim olacak şekilde sisteme dahil edilmesi gerektiğini,
- Katılım konusunda hâlihazırda pasif katılımın söz konusu olduğu, oysa hedef kitlenin sürece tam hâkim olmasının sosyal gerekçelerinin olduğu ve çok önemli olduğu,
- İnsanların kendi ihtiyaçlarını ifade edebilecekleri süreçlerin olması gerektiği, hedef kitlenin bilincinin önceliğinin önemli olduğu, bunun önce farkındalık yaratmak gerektiği,
- Bu nedenle katılımın maddi temelinin, insan onuruna yakışacak bir biçimde temsili demokrasi olduğu,
- İnsanların kendi ihtiyaçlarıyla ilgili karar verebilecek bireysel ve örgütsel tabana sahip olma hakkına sahip olması gerektiği,
- Son dönemde tarım ürünlerindeki artışın %40, sanayi ürünlerindeki artışın %100 olduğu, bu durumda bir genellik ilkesinden bahsetmenin olanaksız olduğu,
- Bireylerin kendi yaşamları ile ilgili ortak toplumsal kurallara yaklaşmada iki modelin olduğu, bunların çoğulcu yaklaşım ve katılımcı yaklaşım olduğu,
- Türkiye’ye AB katılım sürecinde yapılan desteklerin sürecinin ve sürelerinin çok az olduğu (1-2 yıl), bu yardımların insan kaynaklarının gelişimini destekleyecek fiziksel araçlardan yoksun, kurumsal kapasite gelişimine yeterince kaynak aktarılmadığına,
- Bu anlamda 1) kümelenme, 2) ortak işletme modellerine geçmek gerektiği, işgücü ve emeğin ancak böylece özgürleşeceği,
- Ayrıca Latin Amerika’da eşdeğer kullanım değeri üzerinden takas sisteminin uygulanan bir model olduğunu vurguladı. Eşdeğerli ekonomik dinamik, “denk olanın aynı değerle değiştirilmesi” sürecinde, geleneksel piyasaların değişim değeri ile belirlenen fiyat sonucunda “artı değer” biçiminde ortaya çıkan kaynak transferlerinin söz konusu olmayışına dayanmaktadır.
Rıfat Dağ’ın ardından Hatay Ziraat Mühendisleri Odası
Başkanı Ahmet Sever Antakya Tarımı üzerine bir sunuş yaptı. Ahmet Sever
sunuşunda;
- Hatay tarımının 5 adet termik santralin kıskacına girmek üzere olduğunu,
- Hatay’da narenciye üretiminin büyük kısmının ihraç edildiğini,
- Arsuz ovasının yapılaşma tehdidiyle karşı karşıya olduğunu,
- Maydanoz’un işgücü sağlayan bir ürün olduğu,
- Eskiden tütün zeytin aleyhine çalışmasına rağmen, şimdi zeytinliklerin çoğaldığını,
- Hatay’ın meşhur biberinin biber salçası ve toz biber olarak üretildiğini,
- Hatay’da bağcılık yapıldığını,
- Örtü altında çeşitlerin bir arada ekildiğini,
- Asi Nehri’yle ilgili problemler yaşandığını, suyun Hatay’ın en büyük problemlerinden biri olduğunu, su kaynaklarının olmadığını, bu nedenle arazilerin buğdaya terkedilmiş olduğunu, susuzluktan alternatif ürün düşünülmediğini,
- İlde tarımsal işletmeler küçük ve çok parçalı olduğu, 42 bin işletmeden 7 bin adedi 51-200 dekar büyüklüğünde olduğu buna rağmen ilde makine sayısı oldukça fazla olduğu,
- İlde temel ürün çeşitlerinin: buğday, mısır, pamuk, tütün, sebze, meyve, zeytin olduğu, özellikli ürünlerin domates, biber, patlıcan, maydanoz, zeytin, turunçgil, erik, hurma, nar olduğu, bunların dışında bağcılık yapıldığı,
- Nar üretimi ve veriminin günden güne arttığı,
- İlin Türkiye zeytinyağı üretiminin %20’sini karşıladığı, bunu %30 seviyelerine çıkarılmaya çalışıldığı,
- Fidancılığın aile içinde önemli olduğu, fidanların hem üretildiği hem de pazarlandığı,
- İlde 8 milyon adet fidan üretilmekte olduğu,
- Narenciye üretiminde Türkiye ihtiyacının tamamının üretildiği ama büyük çoğunluğunun ihraç edildiği,
- Hayvancılığın ilde çok önemli bir alan olmadığı,
- İlde toplam 506 adet tarımsal sanayi işletmesi olduğu, bunların önemli bir çoğunluğunun zeytinyağı dolum tesisleri olduğu, bunların dışında 100’ün üzerinde paketleme tesisi ve soğuk hava deposu tesisi olduğu,
- Limon, mandarin, domates, üzüm, portakal, greyfurt’un ihraç edildiği, Rusya’nın bu anlamda çok önemli bir pazar olduğu,
- İlde tarımsal nüfusun çok yüksek olmasının tarımda birim üretim maliyetlerinin yüksek olmasına sebep olduğu, yeterli desteklemenin verilmediği, böylece çiftçinin rekabet şansı bulamadığı, ithal ürünlerde dışarıdan alınan her ürün için o ülkenin çiftçisine destekleme ödendiği, böylece çiftçinin yatırım yapmaktan uzaklaştığını,
- Giderlerin son derece pahalı olduğu, bunun da rekabet şansını ortadan kaldırdığını,
- En önemli sorun alanlarından birinin Amik Ovası için su kaynağı bulunmaması olduğu, küresel ısınmaya bağlı olarak Amik Ovası’nın kurumasının söz konusu olduğunu, bunun için Ziraat Mühendisleri Odası olarak baraj projelerini desteklediklerini,
- Hatay çiftçisinin elektrik borcu altında ezilmekte olduğunu, kuraklığın da tarım sigortası altına alınması gerektiğini vurguladı.
Rıfat Dağ ve Ahmet Sever’in sunumlarının ardından bu
sunumlara yönelik olarak bir soru-cevap bölümü gerçekleştirildi. Bu bölümde genel
olarak şu tartışmalar yapıldı.
(Ahmet Sever’e): Su
kaynakları ile ilgili barajlar konusunda seferberlik ilan edilmesini istiyoruz
dediniz. Bu konuda yerel hareketler ne diyor? Karşı çıkış var mı? Siz bunu
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hatay’da tarım topraklarının suya ulaşması için çok derinlerden
su çekiyoruz. Barajdan elde ettiğimiz su tarım alanlarını sulayacak. Amik
ovasında 650 bin dekar alan sulanacak. İlin ilerideki en büyük şansı yaş meyve
sebze olacağı öngörülüyor. ZMO baraj yapımına karşı değil.
(Bu tartışmaya bağlı
olarak Antakya Çevre Koruma Derneği’nden temsilciler aşağıdaki katkıyı
sundular)
Uzun seneler dernek olarak bu memleketin gelişmesini
istemeyen kötü grup ilan edildik. Asıl sorun amik gölünün canlandırılmasıdır
yoksa baraja ihtiyaç yok.
(Rıfat Dağ’a) İlginç iki modelden bahsettiniz. Bu
modellerde mülkiyet durumu ve işletmecilik anlayışı nasıl kurulacak?
Bununla ilgili Türkiye’de uygulamalar var. Biri Kayseri’de,
süt üreticileri ortak ağıl inşa ettiler. Mülkiyet devri söz konusu değil.
Herkes elinde olduğuyla sisteme katılabilir. İkinci örnek Kastamonu’da
uygulandı. Burada da tarımsal araç gereçlerinin kullanılmasıyla ilgili bir
ortaklık söz konusu. Yine mülkiyet konusunda bir sıkıntı yok.
(Ahmet Sever’e) Rıfat
Bey daha kolektif ve çoğulcu bir yapıdan kastediyor. Liberal yerine küçük
çiftçinin olanaklarının maksimize edilmesinden bahsetti. Siz de buna yakın bir
şeyden bahsettiniz ama modelinizi belirtmediniz. Sizin modeliniz nedir? Ayrıca
baraj projelerini değil susuzluğu yaratan sebepleri irdelemek lazım.
Topraktan istediğiniz verimi elde edebilmek için tarıma
üretim sermayesini iyi adapte etmek gerekiyor. Arazi toplulaştırması-birlik
oluşturması-fidan üreticileri birliği-kooperatifler. Zeytin satmak yerine
zeytin ürünleri geliştirmek ve bu yöne kaymalarını sağlamak önemli.
(Ahmet Sever’e) Hatay ilinde ne kadar kimyasal ilaç
kullanılıyor? Ne kadar kimyasal gübre kullanılıyor. Ne kadar tarım arazisi amaç
dışı kullanılıyor?
Ne kadar tarım ilacı kullanıldığını bilmiyorum. Ama çok
kullanılmadığını biliyorum. Danışarak kullanılıyor. Gübre kullanımında son
yıllarda çok fazla dalgalanma var.
(Rıfat Dağ’a) Eşdeğer
konusunu biraz daha açabilirseniz seviniriz.
Eşdeğerli ekonomi inşası konusu L. Amerika’da bir deneyim.
Fakat şu ara dünyada tartışılan bir model. Burada öne sürülen mantık eşdeğer
ürünlerin değiştirilmesi. 1 lokomotif 7300 çuval kahveye eşit. Bir hükümet
politikası olarak da uygulanan bir program.
(Ahmet Sever’e) Siz
kurulacak beş termik santralden ürktüğünüzü ama barajların biran önce
uygulamaya geçmesini istediğinizi söylediniz. Hatay Türkiye’de kendine yeten
illerden biri. Devekuşu çiftliği var, nakliye firmaları var vs. Daha fazla para
kazanmak için mi yoksa çiftçiyi kalkındırmak için mi barajları
destekliyorsunuz?
(Ahmet Sever’e) Sunuşunuzda
bitki ve hayvanlar ile ilgili bilgiler verdiniz ama insanlarla ilgili bilgi
vermediniz. Onlarla da ilgili bilgi görmek istiyoruz.
(Ahmet Sever’e) Tarımsal
faaliyetler konusunda ağırlıklı konuşuyoruz. Cinsiyete yönelik toprak mülkiyeti
konusunda bilginiz var mı? Kadın ürünü olarak bilinen tarımsal ürün var mı?
Hatay hem ticaret hem de tarım merkezi. Bizim kurum olarak
görevimiz çiftçinin ekonomik gelişmesini sağlamak. Hatay köylüsünün eğitim
düzeyi çok yüksek. Paketlemede kadın işçisi en fazla istihdam ediliyor.
İlk gün yapılan bu oturum ardından katılımcılar
1) Son
Dönem Kırsal Kalkınma Politikaları ve Pazarlama,
2) Son
Dönem Kırsal Kalkınma Politikaları ve Toplumsal Cinsiyet,
3) Son
Dönem Kırsal Kalkınma Politikaları ve Ekoloji başlıkları altında üç çalışma
grubuna ayrıldılar.
Gruplar iki gün boyunca bu başlıklar altında atölye
çalışmaları yürüttü.
İkinci gün
Toplantının ikinci günü katılımcılar iki gruba ayrılarak
Samandağ İlçesine bağlı iki köyü ziyaret ettiler. Bu köylerle ilgili tanıtıcı
bilgiler ziyaret öncesinde katılımcılara dağıtılmıştı.
İkinci gün saha ziyaretlerinin ardından bu iki grup bir
araya gelerek saha ziyaretlerinden edindikleri deneyimleri paylaştı.
VAKIFLI KÖYÜ SAHA
ZİYARETİ SONUÇLARI
Genel Bilgi
Musa Dağı'na sırtını, Akdeniz'e
yüzünü dönen, serin, bol oksijenli, kendine has özellikleri olan Vakıflı Köyü,
35 hane ve 160 kişilik nüfusa sahiptir. Hatay'ın Samandağ ilçesine bağlı köyün
ilçeye olan uzaklığı 3 kilometredir. Türkiye'nin, bütün nüfusu Ermenilerden
oluşan tek köyüdür
Vakıflı’da tamamen organik tarımla
üretilip, Türkiye'nin ve Dünya’nın birçok yerine gönderilen başta narenciye
olmak üzere bir çok sebze de bulunmaktadır.
Vakıflı köylüleri Türkçe, Arapça
ve Ermenice biliyor. Köylülerin bir kısmı, Fransızca da biliyor. Köyde okuma
oranı yüzde 100. Ama yüksek okullarda okuyan gençler bir daha geri dönmüyor. Ya
İstanbul’da kalıyor ya da Avrupa’ya gitmeyi tercih ediyor.
Ama Vakıflı halkı, tarım
konusunda oldukça tutucu. Bu işi dedelerinden nasıl görmüşlerse aynen öyle
sürdürüyorlar. Bu yüzden oldum olası kimyasal gübre kullanmamışlar. Hayatın
Vakıflı’ya oynadığı sürpriz de, tam bu noktada devreye giriyor. Çünkü 2004
yılında aldıkları Toplumsal Fair Play ödülüne kadar giden yolun başlangıcı işte
bu kimyasal gübre alerjisi. Yıllardır toprağı işlemede gösterdikleri tutuculuk
sayesinde bölgede organik tarım sertifikası alabilen tek köy Vakıflı. kooperatif
kurarak yetiştirdikleri ürünlerle 1 milyon Euro’luk ihracat gerçekleştirdiler.
Hatta kendi arazileri yetmeyince Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nden arazi kiralamaya
başladılar. Sonunda işledikleri arazinin toplamı 450 dönüme ulaştı.
Vakıflı’da 550 dönüm alanın
tamamında organik tarım yapılıyor. Ağırlıklı olarak narenciye üretiliyor. Erik,
şeftali, kayısı üretenler de var. Köyün ürettiği organik ürünleri Vakıflı’da
üretilen organik ürünler Avrupa başta olmak üzere birçok ülkeye ihraç
ediliyordu. Firmaların taleplerine göre üretim yaptıklarından dolayı
anlaştıkları bazı firmalarla dönem dönem sorunlar yaşayıp mallarının ellerinde
kaldığı olabiliyor. 5 dekarlık serada organik domates üretimi yapılıyor. Damla
sulama ile sulanan ve yılda 150–160 ton domates üretilen serayı Vakıflı
Tarımsal Kalkınma Kooperatifi işletiyor. Köydeki bütün tarımsal üretimi
kooperatif pazarlıyor. Domatesleri de İstanbul’dan bir firma alıyor.
Vakıflı Gezisi
sonuçları
Vakıflı Köyü ziyaretinde köyde üretilip satılan ürünlerin
satış yeri görüldü ve alışveriş yapıldı. Kooperatifin seraları ve narenciye
bahçeleri görüldü. Köylülerle ve kooperatif üyeleri ile sohbet toplatıları
yapıldı. Bu sohbet toplantılarında şu bilgiler edinildi.
- Yeniliğe açık bir kooperatif.
- Ortak anlayış geliştirebiliyor, ortak hareket edebiliyorlar.
- Uygulama sürecinde öğrenmeyi de öğrenmişler. Pazarlamanın ve yönetimin önemini süreçte anlamışlar. Ürün pazarlama ve paketleme konusunda desteğe ihtiyaçları var.
- Köyün ismi tescil ettirilmiş.
- Organik ürünlerin satış zincirine girmelerinin önemi vurgulandı.
- %50 hibe desteğinden yararlanabilecekleri belirtildi. Fakat kooperatifin kalan %50’yi ya da bunun için alınabilecek bir krediyi ödeyebilecek durumu yok.
- Kadın katılımı erkek liderliğinde sağlandığı için yeterince içten değil.
- Kooperatif içerisinde işbölümü var, katılım konusunda kadın ve erkek arasında keskin işbölümü var.
- İnsan kaynağı planlama becerisini sağlamış.
- Kırsal kalkınma konusunda genelde çevre faktörü göz ardı edilir, oysa bu köyde hem atık toplama hem de kompost sistemleriyle bu konuda da yol alındığı görülmekte.
- Köyde eko-turizm faaliyetleri de yürütülüyor, köyde pansiyonculuk yapılıyor.
- Köyün çok modern, temiz, bakımlı bir görüntüsü var. Bu köy nüfusunun etnik kökeninden de kaynaklanıyor olabilir. Toplumdan ayrı yaşamak zorunda bırakılmaları onları bir arayışa itmiş olabilir.
- Kooperatif üyeleri birbirlerine güveniyorlar. Satış ve pazarlamayı içlerinde delege etmişler.
- Kooperatif organlarının demokratik katılımının sağlandığı görülüyor. Fakat bu konuda yönetim dışından insanlarla da konuşmak gerekiyor.
Genel olarak bakıldığında Vakıflı Köyü Kooperatifinin temel
avantajlarının olduğu görülmektedir. Bunlar;
1) Kooperatif için dayanışma ve örgütlenmeyi kolaylaştırıcı
niteliklerin olması; dışlanma riski hissetmemeleri, köyde eğitim oranının
yüksek olması, köyün dışarıyla ilişkilerinin güçlü olması gibi.
2) Kooperatif üyeleri uygulamaları benimseyip kendi hayatlarına
aktarmışlar, üretimi benimsemişler.
3) Kooperatif üyeleri yetersizliklerini görüyor, sorunlarını
biliyor ve dile getiriyorlar. Kendi içlerinde konuşup tartışıyorlar. Genel
olarak farkındalık yaratılmış.
4) Köyde istihdam yaratılıyor. Buna rağmen daha profesyonel
duruşla pazarlama sorunu aşılmalı. Aşılamayan nakliye sorunu profesyonel
istihdam ile çözülmelidir.
KIRIKHAN KÖYÜ SAHA
ZİYARETİ SONUÇLARI
Genel Bilgi
Kırıkhan Köyü’nde Ekrem Narin çiftliği ziyaret edildi. Bu
çiftlik 1919 yılında Fransızlar tarafından kurulmuş. Hatay’ın TC’ye geçmesiyle
birlikte Devlet Üretme Çiftliği statüsü kazanmış. 50 yıl boyunca bölgedeki meyve ağaçlarının
yanı sıra, Türkiye’nin tüm tescilli zeytin tip ve çeşitlerinin fidanlarını
bünyesinde bulundurmakta. Ayrıca buğday ıslahı ve tohumluk yetiştirilmesi,
köylülere dağıtım işini üstleniyor.
2004 yılında 49 yıllığına kiralanıyor. Kira sözleşmesinde mevcut ağaçların korunması var. Devredilen 400 civarında yerli meyve ağacı var. Bunlar kayısı ve erik ağaçları ve önemli yerel çeşitleri de içeriyor. Ayrıca 1400 civarında Türkiye’nin tescilli zeytin çeşit ve tipleri bulunuyor.
Bunların yanına 15000 civarında zeytin ağacı dikiliyor. Bunlar tek tip Gemlik zeytinleri. Ayrıca, süt ve besi hayvancılığı işine giriliyor. 500 adet süt, 1500 adet besi hayvanı alınıyor. Hepsi Holstein cinsi inekler.
Çiftlikte sigortalı işçilerin yanı sıra mevsimlik işçiler de çalıştırılıyor. Ayrıca, devletten bir takım tarım teşvikleri alınmış: örneğin hayvancılık ve damla sulama için.
Kırıkhan gezisinin
Sonuçları
- Tek tip Gemlik zeytinine ağırlık verilmesi ekonomik ve tarımsal biyoçeşitlilik açısından olumsuz etkileri olan bir tercih. Gemlik yöreye uygun bir çeşit değil ve tek tip üretim hastalıklara karşı ağaçları daha da hassas bırakıyor.
- Devralınan yerli zeytin ve meyve ağaçlarının korunması, özel şirketin insafına bırakılmış. Devletin herhangi bir etkin kontrolü ve teşviği yok.
- Çiftlik bölgede çiftçi örgütlenmesinin önüne geçmiş. Civar köylülerden süt ve zeytin alarak, bunları pazarlıyor. Bu şekilde, köylülerin kendi çıkarlarına örgütlenmesinin önüne geçiyor.
Üçüncü gün
Toplantının üçüncü günü iki oturum yapıldı. Bu oturumların
ilkinde iki gün boyunca yapılan atölye çalışmalarının değerlendirmesi yapıldı.
İkinci oturumda ise kırsal kalkınma girişiminin geleceğine yönelik tartışmalar
yapıldı. Değerlendirmeler sırasında her bir grubun farklı yöntemlerle sonuca
ulaştığı fark edilerek bu çalışmalardan bir çıktı üretilmek istendiğinde bu
konunun dikkate alınması gerektiği belirtildi.
Kırsal Kalkınma
Politikaları – Küçük Üreticilik Açısından Pazarlama
İlk olarak pazarlama atölyesinin çıktıları değerlendirildi[2].
Atölye çıktıları raportörler tarafından sunuldu. Bu sunuşun ardından hem bu atölyelerin
katılımcıları hem de diğer atölyelerin katılımcıları katkılarını sundular.
Bunlar;
- Pazarlamaya yönelik sorun alanlarından biri olarak belirtilen markalaşma sorununun informel bir biçimde ele alınması gerektiği vurgulandı: Marka dediğimizde bundan tanınırlılık, güvenirlilik, bilinirlilik algılamamız gerektiği vurgulandı: Çorum leblebisi, Maraş dondurması vb.
- Yine sorun alanlarında belirtilen Türkiye’deki tarım politikalarının eksikliği maddesinin konuyu masumlaştırdığı, yapısal uyum politikalarının çiftçiliği ortadan kaldırdığı, bunun için tarım politikalarının eksikliği yerine tarım politikalarının yanlışlığı denmesi gerektiği belirtildi.
- Sunuşta vurgulanan eğitimli çiftçi vurgusunun değiştirilmesi gerektiği, bunun yerine bilgi paylaşımı-deneyim aktarımı biçiminde kırsalda eğitim ve müfredat değişikliği denilebileceği belirtildi. Tecrübeye dayalı eğitim sisteminin kırsal alanda uygulanmasının önemi vurgulandı.
- Kırsal alanda ninelerden dedelerden getirilen bilginin bilimsel bilgiyle doğrulanmasının önemi vurgulandı. Bu nedenle geleneksel bilgi derken bundan tarımsal anlamda bahsedilmesi gerektiği vurgulandı. Ayrıca, değişime ve teknik ilerlemeye karşı olmamakla birlikte teknik ilerlemenin mevcut yapı ve naturayı koruyacak hatta geliştirecek nitelikte teknoloji olması gerektiği vurgulandı.
- 4872 sayılı yasayla tarım satış kooperatiflerinin piyasa aktörü haline getirildiği vurgulandı.
- Sunuşta tüketici memnuniyeti ifadesi sık sık kullanılmasına rağmen üretici memnuniyeti konusuna hiç değinilmediği vurgulandı. Adil-temiz-güvenilir yapıların neler olduğu konusunda standartlar açık olarak ortaya konmamış olduğu vurgulandı. Bu konuda gruptan gelen açıklamada adil ticaret dememek ve dolayısıyla DTÖ’ye referans vermemek için adil-temiz-güvenilir ticaret dendiği vurgulandı.
- Çiftçilere ne için ve hangi konularda eğitim verileceği konusunda bilgi verilmemiş olduğu vurgulandı.
- Sunumda yarı üreticiler olarak kendimizi yeterince tariflememiş olduğumuz vurgulandı.
- Sunumda üreticiler bileşenler arasında son sıraya konmuş, oysa burada üzerinde öncelikli durmamız gereken noktanın üreticiler olması gerektiği vurgulandı. Bu konuda gruptan yapılan açıklamada üreticinin zaten bu çalışmanın öznesi olduğu dolayısıyla en temelde üreticinin ele alındığı vurgulandı.
- Yerelde kurulan kooperatiflerin kurucularının yerel üreticiler olduğu, fakat bu kooperatiflerde çok ciddi anlamda hukukçu, finansçı vs. gibi uzmanlara ihtiyaç duyulduğu vurgulandı.
Son Dönem Kırsal
Kalkınma Politikaları ve Toplumsal Cinsiyet
İkinci olarak toplumsal cinsiyet atölyesinin sonuçları
sunuldu[3]. Bu
sunuşun ardından hem atölye katılımcıları hem de diğer atölyelerin
katılımcıları katkılarını sundular. Bunlar;
- Sunumda kırsal kalkınma ajanslarının güçlendirici öğeler olarak belirtildiği, bu ajansların AB politikalarının içselleştirilmesine yönelik faaliyet gösterdiği, dolayısıyla kadının rolünün elinden alınmasına önayak olduğu vurgulandı,
- Kadınların kırsal alanda erişim sorunlarının mülkiyete, eğitime, krediye, belgeye vs. şeklinde tarif edilmesi gerektiği belirtildi.
- Genelde kadına yönelik çalışma yapan gruplarla diğer gruplar arasında (insan hakları örgütleri / çevre örgütleri / ekoloji grupları vs.) ortak dil kullanımda sorunlar olduğu, bu nedenle hep birlikte çalışabilecek bir dil geliştirilmesi gerektiği vurgulandı.
- Bu grupta yapılan SWOT analizinin konudan bağımsız olarak toplumsal cinsiyetin genel SWOT analizi gibi görüldüğü vurgulandı. Gruptan bu konuda yapılan açıklamada grubun ana hedefinin kırsal kalkınma politikalarının toplumsal cinsiyet üzerinden analiz edilmesi olduğu bu nedenle politikalar üzerinden bir SWOT analizi yapıldığı vurgulandı.
- Toplumsal cinsiyet anlayışının her alanda geliştirilmesi gerektiği vurgulandı. Böyle olmamasının kadın ve erkeği birlikte olumsuz etkilediği vurgulandı.
- Sunumda bahsi geçen Köy kanunu yerine Yerel Yönetimler Yasası demenin daha doğru olacağı vurgulandı. Yerel Yönetimler Yasası’nda Köy Kanunu’nun çıkmayan tek kanun olduğu vurgulandı.
- Kadın örgütlenmesinin kadın sorunlarını farklı farklı etkilediği, zaman zaman kadınlar arasındaki sınıf farklılıklarını keskinleştirdiği vurgulandı.
- Bölgelerarası farklılıklara vurgu yapılabileceği belirtildi.
- Ekonomik şoklardan tehdit olarak bahsedilebileceği belirtildi.
- Grup sunumunda Avrupa Birliği’ne yönelik daha derinlikli soru işaretleri olması gerektiği vurgulandı.
Son Dönem Kırsal
Kaklıma Politikaları ve Ekoloji
Son olarak ekoloji atölyesinin sunumu yapıldı[4].
- Bu sunumda genel olarak ekolojistlerin kırsal kalkınma kavramına karşı olduğu vurgulandı.
- Bu grubun sunuşuyla ilgili olarak en büyük tartışma konusu sorun alanı olarak belirtilen “gıda egemenliği altında dayatılan gıda güvenliği” tanımlaması oldu.
- Grubun esas olarak gıda kodeksine karşı olduğunu, gıda kodeksinin şirketler lehine, tüketiciler lehine düzenleniyor olmasına karşı çıktıkları vurgulandı.
- Hijyen ve gıda güvenliği konularının önemli ve tartışılması gereken konular olduğu vurgulandı.
- Çoğu zaman gıda güvencesi ve gıda güvenliği konularının birbirine karıştırıldığı gıda güvencesinin bir ülkenin kendini besleyebilmesi, ürettiğini tüketebilmesi anlamına geldiği vurgulandı.
- Teknolojinin çoğu zaman sermayenin sivriltilmiş biçimi olduğu, teknolojinin toplumsallaşmasının önemli olduğu vurgulandı.
- Üretimin ekolojik dengeyi bozmayacak şekilde yapılmasının önemli olduğu vurgulandı.
- Kırsal alanın kamunun olmadığı bir yer olmadığı ama mevcut yasalarla insanın ve doğanın yok sayılara üretimin yapılmaya çalışıldığı, kamu kırsal alandan çekildiği için ekolojik sorunların ciddi anlamda yaşanmaya başladığı vurgulandı.
Kırsal Kalkınma
Girişiminin Geleceği
Atölye sunumlarının ardından Kırsal Kalkınmacılar
Girişimi’nin geleceği üzerine tartışmalar yapıldı. Her üç atölyede üzerinde
tartılan konular Ulrike Dufner tarafından bir araya getirilerek[5]
katılımcılara sunuldu ve birlikte tartışıldı.
- Gruplarda genel olarak vizyon metni konusunda bir tartışma yapılmadığı görüldü. Bu metin üzerinde yeniden biraya gelerek konuşmak ve gerekli değişiklikleri yapmak gerektiği vurgulandı. Metni yeniden yazmak yerine eksik ve fazla noktalar konusunda görüş alınması gerektiği bu doğrultuda çalışmaların yapılması gerektiği vurgulandı. Bu anlamda vizyon ve misyon metninin grup üyelerine bir kez daha gönderilerek görüş alınması bundan sonra sorumluluk alan grubun (Ayşe Gündüz Hoşgör, Ulrike Dufner, Bilgi Buluş, Yonca Verdioğlu, Bülent Gülçubuk, Tahir Dadak, Bilgin Cengiz, Bedros Kehye, Aylin Örnek) bir araya gelerek bu metin üzerinde son çalışmayı yapması önerildi.
- Toplantı aralıkları en az altı ay en fazla bir yıl olarak belirlendi.
- E-mail grup içerisinde haberleşme ve bilgi aktarımı olmasının önemli olduğu vurgulandı.
- KKG’nin faaliyetleri konusunda daha çok bilgi üretme, lobicilik, savunuculuk konuları ortaya çıktı. Toplantı sonuç bildirilerinin savunuculuk faaliyetleri için kullanılabileceği vurgulandı.
- Bugüne kadar yapılan dört toplantının sonuçlarından bir şekçi yapılabileceği, bunun oluşum daha belirgin kılacağı belirtildi.
- Grubun tarihçesine yönelik bir metnin hazırlanması görevi Aylin Örnek’e verildi.
- Toplantılara yönelik olarak çekirdek üyeler dışında gruba üye olan herkesin daha sahiplenici olması gerektiği vurgulandı.
- Grup içerisinde gerektiğinde farklı çalışma grupları oluşturulabileceği, bir sekreterya oluşturulması gerektiği vurgulandı.
- Gruba yeni katılacak kişiler için bir soru formu oluşturup uygulanabileceği vurgulandı.
Bir sonraki toplantılardan birinin (bundan sonraki ikinci
toplantı) konusunun Gıda Güvenliği / Gıda Egemenliği olmasının iyi olacağı,
bunu KEÇİ grubunun organize etmesine karar verildi.
Bundan sonraki toplantının Mardin ya da Kastamonu’da
yapılması konuları gündeme geldi. Kesin karar için grup üyelerinin önerilerini
sunmaları istendi.
EK 1:
SON DÖNEM KIRSAL KALKINMA
POLİTİKALARI
VE
TÜRKİYE’YE YANSIMALARI
RIFAT DAĞ
1980’li yıllardan günümüze, insan odaklı katılımcı
kırsal kalkınma stratejilerinde önemli gelişmeler yaşanırken, bu ilerlemelerin “değerler”
ve “olgular”(amprik araçlar- uygulama pratikleri) olmak üzere
iki temele dayandığını ifade etmek mümkün.
1.Değerler Sistemi İçinde Katılım ve Kırsal Kalkınma…
Evrensel hak ve ihtiyaçlara karşılık
gelen değerler sistemi içinde en önemli vazgeçilmezlerden biri insan onuruna
yaraşır bir praksisin (yaşam pratiğinin) eşitlik temelinde yakalanması ise
diğeri de korunan ekolojik denge içinde ve bu önkoşulun devamı olarak, geniş
anlamda ele aldığımız doğal, kültürel ve sosyo-ekonomik çevre
standartlarının yükseltilerek toplum
adına ilerletilmesidir.
Böylesine bir noktadan kalkış
öngörülüyorsa, toplumsal yaşamın eteklerine itilmiş “dezavantajlı kesimin” tutunması, kendini yeniden
gerçekleştirebilmek için yeni alanlara yönelmesi ve bu hedefler için
yapabilir kılınması olguları, hem “güçlenme için yeterlilik” değerine atıf
yapmakta, hem de öncelikli müdahale alanları olarak öne çıkmaktadır. Bu
süreç meşruiyetini insanlığın evrensel hak ve ihtiyaçlarından almaktadır.
Kırsal nüfusun “yapabilir kılınması”
yaklaşımı, onun işletme ve örgütsel faaliyetleri adına “kendi ayakları
üzerinde durabilmesi” anlamındadır ve bu nedenle insan kaynaklarının
gelişimi bu sürecin asli dinamiğine dönüşmektedir. İnsan kaynaklarının
gelişimi, bireysel ve kurumsal kapasitedeki ilerlemelerin sarmalıyla (iç-içe)
yükselmelidir. Dolayısıyla bu süreç, iş-eylem bazında örgütsel etkinliği,
altyapılara ve kaynak-üretim yanında uygun fiyatlara erişebilirliği
gerektirmektedir. Böyle olunca, işletmenin tedarik-üretim ve satış gibi
temel fonksiyonlarına yönelik olarak işletme dışına (dış çevreye)
da müdahalesini kaçınılmaz kılar. Kırsal ekonomilerin dışsal ekonomilere karşı
edilgen pozisyonu, eşitliğin sağlanması açısından, farklı araçlarla ayrıca
desteklenmesini ve dışsal ekonomilere karşı korunmasını gerektirir. Dış çevreye
müdahale olgusu, kırsal nüfusun faaliyet
çeşitliliğini ve esnekliğini arttırır. Sonuç olarak, bütün bunları kendi
inisiyatifi ve girişimleri ile başarmak durumundadır. Dolayısıyla hedef kitle,
karmaşık ve kaotik dış çevreye müdahale etmeli ve kazanacağı deneyimlerle onu
denetimine almalıdır. Kısaca özetlersek, yapabilir kılınma, hedef
kitlenin ekonomik temelden ve toplumsal
gerçekliklerden ayrı ve bağımsız düşünülemeyeceğini gösterdiği gibi dahası, bu
alanda ilerlemesini ve dışsallıkların
kendi teknikleri ve örgütsel deneyimleriyle kontrol edilmesini gerektirir.
O halde kalkınma yaklaşımı,
tanımlanmış bir alanda sadece varolan sosyo-ekonomik yetersizliklerin
akılcılaştırılarak ortadan kaldırılması anlamını taşımıyor. Bundan da öte,
varolan güç ilişkilerinin tersine çevrilmesini gerektiriyor.
Böyle olunca, kalkınma sürecinin
anahtar değerindeki ilk sözcüğü katılım olmaktadır. Bu bağlamda
BM-RISD’ın katılıma ilişkin tanımını hatırlarsak: “ …denetimden uzak tutulan
grupların ve hareketlerin, kaynaklar ve düzenleyici kurumlar üzerindeki
denetimlerini artırmak amacıyla giriştikleri örgütlü çaba…”[6] gibi
bir kapsam önerdiğini ve bu önermede örgütlü çaba ile kaynaklara ve
kararlara (düzenleyici kurumlar) erişimin esas alındığını
görmekteyiz. Demek oluyor ki, böylesine bir değer sistemi inşa edilecekse,
kırsal kalkınma “lokal bir
faaliyet” olmaktan çıkmakta ve daha geniş alanların ve ortamların
elverişli kılınmasını gerektirmektedir. Sadece bu nedenle de olsa, kırsal
nüfusun toplumsal siyaset alanı genişlemektedir.
Katılımın siyasal gerekçesi önemli
olmakla birlikte, sosyal gerekçesi daha da önemlidir. Başka bir anlatımla,
toplumsal olgular ve örüntüler daha çok önem arz etmektedir. Kırsal nüfusun (hedef
kitlenin) katılımı ile sürece başlandığında;
·
Doğal
kaynak tabanı ve kalkınma potansiyelinin tanımı,
·
ihtiyaç
analizinin yapılması ile ihtiyaçların önceliklendirilmesi,
·
Deneyimlerle ortaya çıkan pratik kırsal
bilgilerin sürece alınması, “bilincin önceliğine” önem verilmesi, ciddi anlamda rasyonellikler
doğurur. Dolayısıyla kalkınma süreci için tanımlamaya çalıştığımız bu sosyal
olgular önemli kalkış noktalarıdır.
Katılımın kurumsallaşması önündeki en
büyük engellerden birisi, demokrasi anlayışının siyasal perspektif içindeki
yeridir. Varolan temsili demokrasi kültürü içinde ve özellikle Türkiye’de
katılım, “pasif katılım” noktasındadır. Katılıma karşı itirazlar dile
getirilirken, “genellik ilkesi”nin bozulacağı kaygısı öne sürülmesine
rağmen, aslında itirazın siyasal statü
algısıyla ilgili olduğu sonucu çıkmakta ve merkeziyetçi temsili demokrasi
adına “statü-mevzi kaybı”nın göze
alınamadığı sonucu çıkmaktadır. Oysa ki, genelliğin mümkün olduğu alanlar
sadece ilkelerdir, hak temelinde kurulan hukuksal yapıdır. Oysaki süreçler, özellikle ekonomik yapılarda ve
ilkelere göre ciddi sapmaların olduğunu göstermektedir. Eşitlik genel için
geçerlidir ama özellikle ekonomik yapılar farklılıklar içinde çeşitlilik(varyasyon)
arz ettiğinden, “benzerliğe”(homojenliğe) atıf yapan bir genellik içinde
düşünülemezler…Eğer varolan yapı içindeki genellik eşitlik sağlamış olsaydı,
bölgeler ve kesimler arasında ciddi farklar doğmazdı ve diyelim ki İç Ticaret
Hadleri, tarım üreticileri aleyhine çalışmazdı.
Katılım olgusunun demokrasinin bir iç evreni
ve iç dinamiği olduğunu varsaymayan
yaklaşım, kaynağını,Türkiye’nin özgül tarihsel koşullarından, dışsal
faktörlerin Türkiye’ye yansımalarından almaktadır. İşte varolan demokrasi kültürü,
böylesine bir yansımanın fenomeni durumundadır.
Demokrasi ve katılıma ilişkin en
çarpıcı Türkiye örneklerinden birisi, AB süreci ile gündeme gelen Bölgesel
Kalkınma Ajansları’na ilişkin 2006
yılında 5449 sayılı yasa ile kurulan
Kalkınma Ajanslarının statüsü olmalıdır. Dünya ve özellikle Avrupa’daki
uygulamaların aksine, yasa ile ajansların proje belirleme veya dış kaynak
transferi konusundaki haklarına ciddi sınırlamalar getirilmiştir. Yasaya göre
önerilen projenin uygunluğuna kamu adına DPT karar verecektir. Sonuç olarak,
Kalkınma Ajansları bir kamu otoritesine bağlı kurumlara dönüşecek ve böylece “müesses
nizam” bozulmayacaktır. Oysa ki
Avrupa deneyiminde kamusal müdahale, proje kararından çok sadece proje seçimi
ilkelerine yöneliktir. Başka bir anlatımla, Avrupa’da öngörülen ilkeler doğrultusunda
proje belirleme yetkisi, alana devredilmiş bulunmaktadır. Kalkınma ajanslarının
kırsal kesimi ilgilendiren en ilginç yönlerinden birisi de kırsala bu yapı
içinde temsil şansının tanınmamış olmasıdır.[7]
Modern çağın yönetim felsefesine
ilişkin tartışmalarına baktığımızda, “… bireylerin kendi yaşamlarını
ilgilendiren ortak toplumsal kararların alınmasında, eşit bir söz hakkına sahip
olması ilkesi nasıl çalıştırılır?” sorusuna yanıt arandığı,
demokrasinin normatif gerekçelerinin tartışıldığı görülecektir. Çağdaş siyaset
kuramı bunun için iki model önermektedir:
Birinci model;
·
“Siyasal
güç, toplumsal hak doğurur. Toplum içinde en güçlü olan kesimin benimsediği
adalet anlayışı esastır. Dolayısıyla, en güçlü grubun adalet anlayışının ve
ahlaki değerlerinin hakim kılınması ve bu hakimiyetin korunması esastır.
İkinci model;
·
“Hak
güç doğurur(birinci modelin tersidir). İnsan hak ve özgürlüklerini temel
alan demokratik bir adalet anlayışını savunur[8].
Dolayısıyla, “çoğulcu demokrasi anlayışı” bu model içinde yer bulur.
Bireyin içinde erimediği toplumsal
demokrasi atılımı yani demokratikleşme süreci, çeşitliliğe erişim anlamını
taşımaktadır.
Kant ve ardılları, ortak adalet ve
etik ilkenin çalıştırılmasını “pratik akla güven”e dayandırırken; pratik
aklı koşulların belirlediğini yani bağlamsallığı gerekçelendiren Marx göre ise
“…praksis veya insanlık tarihi, insanların kendilerinin belirlemediği
koşullarda gerçekleşmiş ve bu olgu yabancılaşmanın odağına dönüşmüştür; sınıflı
formel demokrasileri doğuran üretim yapıları ise bu sürecin asli nedenidir…”
Freud, bilinci “id-ego-super ego”
oluşumları içinde tartışırken, bilincin somut içeriğinin tarihsel, kültürel ve
toplumsal gerçeklikten ayrı düşünülemeyeceğini ifade etmiş ve bağlamsallığın önemine teorik temelde destek vermiştir.
Liberter teori, kendi içinde bu
sorunsalı tartışmış, J.Rawls “iyi” yerine “ihtiyacı”, C.B.
Macphersen ise “katılımcı demokrasiyi” gündeme getirerek “liberter
teoride” ilk çatlağı oluşturmuşlar ve bireysel özgürlüğün tam tezahürü için
“atomistik birey” yerine “dayanışmacı bireyi ” ikame etmişlerdir.
3. kuşak insan haklarından “dayanışma” ve “ örgütlenme hakkı”ndan nasıl
yararlanılacağı konusu da yönetim felsefesinin önemli bir başlığına
dönüşmüştür. Habermas, hakların dağıtımına ilişkin olarak devletin rolünün bir
“zemin kayması” ile değiştiğini, hak dağıtımını siyasasl eylemlilik ve
etkinlik perspektifiyle ( homojenleştirici perspektif) gerçekleştiğini,
böyle olunca da toplum adına (hak sahipleri adına) irade beyanı anlamına
gelen ve tarafsızlığın yitimi ile sonuçlanan bir kamusal alan biçiminin,
“devletin toplumsallaşması” (hak sahipleri gibi düşünmeye çalıştığını
varsaydığı anlamında) ile ortaya çıktığını ifade ediyor. Kamusal alanı “özel”
ve “resmi” olarak iki kategoride tanımlayan Habermas, bir üçüncüsünü
öneriyor. Bu hakların kullanılacağı ve toplumdan özerk bir kamusal alan;
yurttaşların katılımın gerektirecek ve denetimi(devlet denetimini)
akılcılaştıracak bir özerk kamusal alan. Bu alanın kullanımını katılımla
tanımlayan Habermas, ayrıca katılım için “…devletin maddi hukuk devleti
düşüncesini, yani öncelikle eşitlik ilkesini ve eşitlik ilkesinin katılım
düşüncesiyle bağını, özyenetim mülahazası aracılığıyla iktisadi ve toplumsal
düzene yaymaya ve böylece sosyal (hukuk)
devlet fikrine reel içerik kazandırmaya dayalıdır.” ifadesini kullanır[9].
O halde, tekli yapı yerine, çoklu bir yapının
ve ihtiyaçların söz konusu olduğunu varsaymak, katılımlı demokratik yaklaşımın
en geçerli gerekçelerinden birisidir.
2. Olgular (Amprik Araçlar-Uygulama Pratikleri)
Bağlamında Kırsal Kalkınmada Yaşanan Son
Gelişmeler…
2.1
Türkiye Tarımının Son 60 Yıllık Dönüşümü ve Kırsal Kalkınma Deneyiminin
Dayandığı Dinamikler:
Tarımda Son 60 Yıllık Dönüşüm…
Kırsal kalkınmada yaşanan son
gelişmelere anlam verebilmek için Türkiye tarımında ve kırsal alanında yaşanan
dönüşümleri 1950’lerden günümüze kısaca özetlemek gerekir. Tarımdaki son altmış
yılı, araçlar ve hedefler açısından önemli farklılıklar yaşadığı için,
1950-1980 ve 1980- günümüze olmak üzere iki dönem halinde değerlendirmek
gerekmektedir.
Dış Dinamikler Etkisinde Türkiye
Tarımında Yaşanan Dönüşümler
Araçlar
|
1950-1980 Dönemi
|
1980-… Dönemi
|
1.Uygulanan Programın Niteliği
|
Yeşil Devrim
(Girdi şarjına yönelik program)
|
Biyoteknolojik Devrim
(biyoteknolojik ve yüksek teknolojili
ürün ticaretine yönelik program)
|
2.Batı Tarımı ile İlişki Biçimi
|
Antagonistik İlişki
|
Antagonistik İlişki
|
3.Sermaye Birikim Modeli
|
İlkel Sermaye Birikim Modeli TEMLİK KAR’a
(ucuza alıp-pahalıya satmaya) dayanmıştır.
|
KREMATİSTİK KAR
(maliyetlerin geri bağlantılara
yansıtılması-süt sektörü örneğindeki gibi) esastır.
|
4.Kamusal Müdahale Alanı
|
Üretim Süreçlerine Yönelik
|
Dağıtım süreçlerine yönelik
|
5.Endüstriyel Kapasite Oluşumu
|
Kırsal Sanayi
(kooperatif yatırımı önceliği)
|
Kent Optimizasyonu
|
6.İç Ticaret Hadleri Makası
|
Kırsal Üretici Lehine
(üretici
göreli avantajlı kılındı)
|
Tarım Dışı Sektör Lehine
(İTH %40’lara indi)
|
7.Kapitalist İşletme Oranı
|
Düşük
|
Yüksek
(Seracılık,
kamu işletmelerinin kiralanması ve fide-fidancılık alanı)
|
8. RANT Biçimi[10]
|
(Mutlak+Diferansiyel) Rant
|
(Mutlak+Diferansiyel + Negatif )Rant
|
Yukarıdaki tabloda açıklanması gereken
başlıklardan birisi, sermaye birikim modelidir. Bilinmektedir ki, 1950-1980
döneminde tarımsal ürün ticareti, daha çok küçük ticari sermayenin faaliyetleri ile sınırlıydı, bu kesimin
endüstriyel işlem kapasitesi düşük olduğundan ticaret daha çok, ilk ürünlerin
ucuza alınıp, pahalıya satılması esasına (Temlik Kara) dayanmaktaydı.
1980’li yıllardan itibaren ise tarımsal
ticaret, KREMATİSTİK KAR (kazancın kremasını almak anlamında) sağlamaya
evrilmiş,küçük sermaye ticari aktör olmaktan çıkmıştır. Süt sektörü örneğinde
de görüleceği üzere, sermaye transferinde endüstriyel işlem süreçleri devreye girmiş ve ikincil ürünler de
çeşitlenerek, tarımsal ticaret adına pazar genişliği artmıştır. Bugün 4 büyük
işletme, işlenmiş süt ve ürünleri üretiminin %50’sini kontrol etmektedir. Bu
sürecin gelişimine koşut olarak, süt üreticisinin gelir payları da giderek
düşmektedir. Tüketici Fiyatı/ Üretici Fiyatı oranı, AB
ülkelerinde 1.9 düzeyindeyken, Türkiye’de bu oran 2008 yılı itibariyle 3.9 düzeyine[11] ve
2009 yılı itibariyle ise 4.2 düzeyine yükselmiştir; AB ülkelerine göre 2.2 kat
daha fazla kazanç sağlanarak.
Türkiye’nin Kırsal
Kalkınma Deneyimi…
Kırsal Kalkınma olarak tanımlanan ilk
deneyim, Dünya Bankası’nın desteği ile 1974 yılında “Çorum-Çankırı Projesi” ile
yaşanmasına rağmen, tanımlanmış mekan bazında kırsal alana yönelik program
uygulamaları, 1958 yılında OECD desteğiyle Köyceğiz’de yaşama geçirilen
alt-bölge planlama çalışmasına kadar dayanmaktadır.
Planlı kalkınma sürecine girilen
1960’lı yıllarda ise “Örnek Köy” ve “Merkez Köy” programları kapsamında,
katılımdan çok “köylü katkısını” talep eden, buna karşılık “planlama” ve
“uygulama”yı inisiyatifine alan ve
adına “Toplum Kalkınması” denilen merkezi stratejiler, kısmen uygulama
şansı bulmuştur. “Örnek Köy” modeli daha çok sosyal donatı boyutu ile önem
çıkarken, “Köykent” programları ile teorik anlamda kapsamı genişletilen “Merkez
Köy” yaklaşımı ise daha çok kamu fonksiyonlarının rasyoneli açısından köy
gruplarının kademelendirilmesi; okul, sağlık ocağı ve diğer altyapıya ilişkin
donatıların merkez köylerde gerçekleştirilmesi
esasına dayanmaktadır. Ancak, “Toplum Kalkınması” adı altında tanımlanan
stratejiler 1970’li yıllarda “mülki idarenin himayesinde” kurulan “Köye Hizmet
Götürme Birlikleri” ile yaygınlık kazanmış; bu birlikler, sosyal donatı yanında
su, elektrik v.s. gibi fiziksel altyapıların da karşılandığı bir yapıya
evrilmiştir. Sonucunda, ihtiyaçların ve uygulama usullerinin belirlendiği
birlik merkezi, müdahale araçlarını kontrolüne alarak, kırsal değişimin
niteliğini de tayin etmiştir.
Kırsal Kalkınma pratiklerine ilişkin
ortaya çıkan sürecin en ilgi çekici yönü, dönemler itibariyle uygulanan
tarımsal stratejiler ile kırsal kalkınma stratejilerinin belirli bir koşutluk
içinde birbirini tamamlayan nitelikte ilerlemiş olmasıdır:
1950-1980 döneminde, “yeşil devrim”in
de gereği olarak, kırsal kalkınma adı altında uygulanan programlar, “girdi
şarjını” öncelerken, pazar etkinliğine ilişkin program araçlarını yok
saymıştır.
1980’den günümüze süregelen kırsal
kalkınma uygulamalarında, özellikle AB’ne katılım sürecinin gerekleri
doğrultusunda “katılım” sorununu gündemine alan yaklaşımlar ve
kurumsallaşmalar söz konusu olmasına ve yine AB kaynakları ile alt-bölge
kalkınma programları uygulanmasına rağmen, gerek programlara dayalı olarak
tanımlanan projelerin finansman hacmi ve gerekse bir dizi ön kabuller, etkin katılımın
sürdürülebilirliği açısından, kırsal sanayileşme sürecinde ciddi ilerlemelerin
sağlanamayacağı endişesini doğurmaktadır. AB’ne katılım sürecinde, ortaya çıkan
ön kabuller bağlamında, görülmesi gereken hususlar;
·
Proje uygulama süresinin kısalığı,
·
İnsan
kaynakları gelişimini destekleyecek olan sektörel fiziksel araçların
yetersizliği ve bu maksatla kamu kaynaklarının projelere eklenmemesi,
·
İzleme
ve değerlendirme fonksiyonu için hedef kitle kurumsal kapasitelerinin
güçlenmesine yeterince destek verilmemesi gibi alanlar olarak
tanımlanabilmektedir.
Kırsal gelişmede ilerleme, kırsal
kalkınma faaliyetlerinin, bölgesel gelişme ve bütünleyici diğer makro
politikalarla bağının güçlendirilmesine bağlıdır. Başka bir anlatımla, makro
politika Türkiye gerçeğini ekonomik etkinlik açısından doğru ve yerinde
yorumlayarak, kırsal sanayinin gelişmesini destekleyecek kamusal araçları
açıklamak ve uygulamak durumundadır.
2.2
Kırsal
Kalkınma Politikalarında Son Gelişmeler:
2.2.1 Kümelenme (Clustering)
Stratejileri:
Bilişim Teknolojilerinin gelişimi ile yaşanan 2. sanayi devrimindeki
ilerlemelere bağlı olarak ortaya
çıkan dünya ticaret sistemi (küresel piyasa
ekonomisi), iki önemli sürecin ortaya çıkmasına yol açmıştır:
·
Sermaye
yoğunlaşmasına ilişkin hiyerarşiler yaratılmış ve bu yoğunlaşmalarla ortaya
çıkan “rekabet avantajı”, “piyasalara
giriş engellerine” dönüşmüştür.
·
Bu
süreçle yaşanan ilerlemelere karşılık, güçsüz kesimler ve küçük işletmeler
temelinde antagonistik bir süreç doğmuş ve böylece bu kesimlerin “kan kaybı”
hızlanmıştır.
Kırsal nitelikli faaliyetlerin ve
küçük işletmelerin tutunması, düne göre artık daha güçtür.
Bilindiği gibi “kümelenme”,
aynı sektörün farklı alanlarında faaliyet gösteren paydaşların işbirliği
sonucunda, anılan sektöre ilişkin prosesin yeniden düzenlenmesi ihtiyacından
doğmaktadır. Dolayısıyla kümelenme, tedarik ve satış piyasalarındaki aktörler
yanında üretime ilişkin faaliyet gösterenlerin işbirliğini temel almaktadır.
Dolayısıyla, PORTER ELMAS’ında öne sürüldüğü gibi analizler, faaliyet ortamının
iyileştirilmesine yönelik olarak, arz-talep, girdi tedarik ve üretim
koşullarına yönelik olarak doğrudan ilgili ve destekleyici
kuruluşlar bağlamında sürdürülmektedir.
İşbirliği ihtiyacının, Andrea
FORTİ’nin de açıkladığı gibi “…İtalya’da elde edilen deneyimler ve bunun
yanı sıra büyük ekonomik baskılarla karşı karşıya bulunan geleneksel üretim
sektörleri üzerinde özellikle durulurken…” büyük ekonomik baskı altındaki kesimler için
önemini açıklamaktadır.[12]
Kümelenme Stratejileri, Kırsal Kalkınma
Stratejileri içinde tartışılacaktır. Ancak bu strateji ile sektör içinde kırsal
dezavantajlara yol açan karşıtlıkların, işbirliğine yatkınlaşması sonucunda ne
ölçüde aşılabileceği üzerinde durulmalıdır. Başka bir anlatımla, kırsal kesimde
“içerik kaybına” yol açan süreçler, ne ölçüde durdurulabilecektir?
2.2.2 Adil Ticaret Örgütleri Global
Ağı:
Küçük üretimin, iyi fiyatlara erişimi
için “Adil Ticaret Örgütleri Global Ağı” (Global Network Of Fair Trade
Organizations) Kuzey Avrupa pazarlarına yerleşen bir alternatif ticaret modeli
olarak ortaya çıkmıştır.
Adil Ticaret, “ dayanışma ve
sürdürülebilirliğe dayalı ticari ilişkilerin kurulduğu önceliğin 0-10 dekar
araziye sahip küçük ve marjinal çiftçi gruplarına verildiği bir “küresel
ticaret modeli” olarak tanımlanmakta ve bu maksatla kurulan Adil Ticaret
Organizasyonunun üye sayısının 500 kooperatif ve 800 bin küçük üretici olduğu
ifade edilmektedir. Adil Ticaret ile üretim birçok destek mekanizması ile
desteklenirken, ürün işlemenin yanında, paketleme gibi pazar servis hizmetleri
de önem kazanmaktadır. En önemli yaklaşımlardan birisi de ürün fiyatlarının
önceden açıklanmakta olduğudur [13].
Türkiye’de de benzer nitelikleri
anıştıran özel girişimlerin varolduğu bilinmektedir.
Bir taraftan Tarımsal Kooperatifler temelinde varolan
sermaye sorunlarının aşılacağı, diğer taraftan da bu alanda gönüllü faaliyet
gösterebilecek özel sermaye nezdinde küçük üretimin menfaatlarının korunacağı ve bu korumanın güvence altına
alınacağı “Yeni Nesil Kooperatifçilik” (Özel Sermaye+ Kooperatif
Ortaklıkları) bağlamında, “Alternatif Ticaret Modelleri” de , kırsal
kalkınmanın “amprik araçları” arasında
tartışılacaktır.
2.2.3
Ortak
İşletme Modeli:
Küçük ve marjinal işletmelerin
yatırım ve işletme faaliyetlerinin, gönüllü ortaklıklarla kurulacak olan modüler ve yeterli işletmelere
taşınması, ortak işletme modelinin esasıdır. Faaliyet etkinliğinin gönüllü
ortaklığa dayalı işletmelerde artırılabileceği tezi üzerinde durulmalıdır. Bu
işletmelerle, hayvancılık örneğinde görüleceği üzere uygun barınak, hijyen
standartlarının yakalanması, ileri teknolojili sürü yönetiminin ve pazara erişim imkanlarının geliştirilmesi
daha da kolaylaşacaktır. Özel kamusal destek ve özendirmelerle bu modelin
yaşama geçme şansı bulunmaktadır. Kısaca özetlenirse bu model ile;
·
Gizli,
dağınık bulunan veya kötü kullanılan kaynak ve yetenekler ortaya çıkar, böylece
zafiyetler giderilir.
·
Uygun
kombinasyonlarla, “faktör verimliliği” artar,
·
Kalite
standartları yakalanır,
·
Küçük
meta üretimine bağlanmış emek özgürleşir ve yeni alanlara yönelir.
2.2.4
“Eşdeğerli
Ekonominin İnşası:
Eşdeğerli Ekonomi kavramı, Arno
PETERS ve Heinz DIETERICH tarafından dile getirilmiş, buna ilişkin pratikler
başta Venezüela olmak üzere, Peru ve Şili’de
tartışılmış ve yaşama geçirilmiştir.
Eşdeğerli Ekonomide, FİYAT’ın yerini
DEĞER almaktadır. Bir malın değeri, sarf edilen EMEK-ZAMAN esasına göre
hesaplanmakta ve piyasada para da kullanılsa değişimde o malın emek-zaman
değeri geçerli olmaktadır. Fiyat-kar mekanizması yerini DENK OLANIN AYNI
DEĞERLE DEĞİŞTİRİLMESİ sürecine bırakmaktadır.
Lokomotif-kahve değişimi örneğinde, 1 lokomotifin değeri, 7300 çuval
kahve olarak belirlenmektedir. Dolayısıyla, fiyat-kar mekanizması yerine DENK
olanın aynı DEĞERLE değiştirildiği ve
adına değer hesabı denilen sürecin alındığıdır. Gerekçe olarak, değişim değeri
üzerinden belirlenen fiyatın, katılanların gücü üzerinden belirlendiği şeklinde
ifade edilmektedir. Fiyatlar, geleneksel olarak “kullanım değeri”
yerine, “değişim değeri” üzerinden belirlenmektedir. “Değişim Değeri”
ise rekabetten çok gücün
ifadesidir. Ayrıca, gerekçeler arasında,
“rekabet eksikliği”nin var olduğu ve
“sektöre giriş engelleri” nedeniyle PLUTOKRASİ (zenginler erki)
nin doğduğu konusu sayılmaktadır.[14]
Eşdeğerli ekonomik dinamik, “denk
olanın aynı değerle değiştirilmesi” sürecinde, geleneksel piyasaların
değişim değeri ile belirlenen fiyat sonucunda “artı değer” biçiminde
ortaya çıkan kaynak transferlerinin söz konusu olmayışına dayanmaktadır.
Eşdeğerli Ekonomi yaklaşımı, kırsal
kalkınma yaklaşımları içinde tartışmaya alınmaya adaydır.
KAYNAKÇA:
sKişiler:
1)DAĞ Rıfat 2008: Kırsal Kalkınma Siyaseti, Dipnot y.,
Ankara
2)DİETERİCH Heinz
2007: 21. Yüzyılın Sosyalizmi, Pencere Y.,İstanbul
3) FORTİ Andrea
2007: İstanbul-2. Uluslararası
Kümelenme Konferansı Tebliği, 25-26 Ekim 2007, İstanbul
4)ÖZBANK Murat 2009: Rawls ve Habermas Tartışması,
Bilgi Ünv. Y. , İstanbul.
5)ÜLGEN Gülden 2004: İktisat Bilimine Giriş, DER y.
İst
Kurumlar:
6)GAP BKİ
2006: GAP’da Kadınların Ekonomik Güçlenmelerine Yönelik Yol Haritası,
içinde; Alter Eco Adil Ticaret, GAP BKİ y., Ankara
İnternet
Siteleri:
7)www.unrisd.org/unrisd/projects...pears
(erişim: .2009)
EK 2: TOPLANTI
DEĞERLENDİRME
Kırsal Kalkınma Girişimi III. Toplantısı Katılımcı Değerlendirmeleri
3-4 Temmuz 2009 Seferihisar
Katılmıcı sayısı :
3 günün toplamında 75 kişi
Doldurulmuş anket sayısı :
23
|
- “Bu toplantı herkese yeterli derecede
katılım imkanı sundu mu?” Sorusuna verilen yanıtlardan
Evet :
20
Hayır :
1
Cevapsız :
2
- “Katılımcılığın arttırılması için
neler yapılabilir?” sorusuna verilen yanıtlar
-
Konuların belirleme aşamasında katılım
sağlanması
-
Herşey yapıldı
-
Programa toplantının yapıldığı bölgeye ait
yerel; daha kültürel değerlerin tanınmasına yönelik geziler eklenmeli
-
Atölye konularına ilişkin hazırlık
metinlerinin katılımcılara verilmesi. Aynı konularla ilgili daha önceden
yapılan atölye metinlerinin verilmesi
-
Profesyonel kolaylaştırıcılıktan
faydalanılabilir
-
Konular daha sınırlı ve net ifadelerle
tanımlanabilir
-
Zamanı etkin kullanmaya yönelik yardımcı
teknikler kullanılabilir
-
Yerelden katılımcıları daha etkin
tartışmaya katmalıyız. Yerel idarecilerin katılımları dinleyici olmaktan
çıkarılmalı
-
Yerel aktivistlerin sahada çalışanların
deneyimlerini ve çıkardıkları sonuçları daha etkin sunumlarla sağlamalıyız.
-
Organizasyon için daha adil ve sahiplenici,
katılımcı bir görev dağılımı yapılmalıydı.
-
Katılımcıların / kuruluşların serbest
tanıtım / deneyim paylaşımı yapabildikleri bir bölüm konulabilir. (bir akşam, 2
saat, paralel oda toplantı gibi)
-
Moderatörün grup içerisinden seçilmesi ve
moderatörün dayattığı yöntemle değil grup içinde karar verilen yöntemle
tartışmanın yürütülmesi gerekir
-
Herkesin bu girişimin her aşamasına katkı
sağlaması gerekiyor. Sadece toplantıya katılıp görüşler sunmak yetmiyor.
Sorumluluk konusunda da katılım gereklidir.
-
İyi modere edildiği sürece katılım
konusunda sorun olmaz
-
Girişim grubu, çekirdek grubu tarafından
belirlenecek durum üzerinden seçim / katkı / katılım arttırabilirler
-
Daha ne yapılsın?
-
Katılan kişilerin bulundukları yerde grubu
tanıtıcı çalışmalar yapmaları (il yada bölge düzeyindeki oluşumlar içinde)
yararlı olur.
-
Bu toplantılarda tartışılan ve
konuşulanların somutlaştırılması ve yazılı bir döküman haline getirilmesi.
Çözümler üretilmesi.
- Moderasyondan memnun kaldınız mı?
Sorusuna verilen yanıtlar
Evet :18
Hayır :
2
Cevapsız :
3
- Moderasyonun iyileştirilmesi için
neler önerebilirsiniz? Verilen cevaplar
-
Beslenmesi, kollektivizmin
gerçekleştirilmesi hayata geçirilmesi
-
Moderatörler bir ön toplantı ile bazı ortak
yöntemler, amaçlar belirleyebilirler
-
Ön hazırlıkların daha iyi yapılması
-
Program öncesinde bazı temel sorular
geliştirilmeli ve bu soruların tartışılması sağlanmalıdır
-
Pazarlama grubunun moderasyonu gayet iyiydi
-
Kendi yaptığım moderasyonun nasıl yapılması
bekleniyordu, bilemiyorum
-
Bu bireysel davranışa bağlı, bu nedenle
kural geliştirilmesi doğru değil
-
Zamanın doğru kullanılması açısından
konunun e-mail özelinde önceden kısıtlı da olsa haberdar olması ve bilgisini
oluşturarak katılımı sağlandı
-
Daha organize bir toplantı olabilirdi.
Çünkü zaman açısından kopukluklar vardı. Saha gezilerine daha geniş zaman
ayrılabilirdi. Programdan kopulmamalıydı. Saha gezemedik
-
Moderatörün katılımcıların sözlerinden
beğendiklerini seçmesine izin vermeyecek, moderasyonun kısıtlamadan
kolaylaştırmayı benimseyecek kişilerden seçilmesi. Başöğretmen olunca demokrasi
olmuyor.
-
Çalışma yöntemini birlikte belirlemek çok
iyiydi. Pazarlama atölyesi ilk çalışma olarak moderatörün kolaylaştırıcılığında
bunu yaptı. Moderatör yönetici değil kolaylaştıcılık görevi yaptı ve çok
başarılıydı.
- Sunumlar için yeterince zaman ayrılmış
mıydı? Sorusuna verilen yanıtlar
Evet :
15
Hayır : 6
Cevapsız : 2
- Fikir alışverişi ve tartışma bölümleri
için yeterince zaman ayrılmış mıydı? Sorusuna verilen yanıtlar
Evet :
14
Hayır : 7
Cevapsız : 2
- Saha ziyaretleri için yeterince zaman
ayrılmış mıydı? Sorusuna verilen yanıtlar
Evet :
10
Hayır :
11
Cevapsız : 2
- Yapılan zaman akış planına ilişikin
belirtilen hususlar
-
Çevre tanıtımı eksik. Toplantının
yakınındaki mezralar bile gösterilmedi. Oradaki hala kullanıldığı söylenen su
bentleri görülemedi
-
Saha çalışmaları, grup çalışmasının bir
parçası olarak değerlendirilebilir. Örneğin ziyaretlerde ekoloji, toplumsal
cinsiyet, pazarlama alanlarından bakılabilirdi
-
Toplantıların ve genlede tüm organizasyonun
biraz daha net programlanması, zamanı daha iyi yönetme şansı verir
-
Zamanın daha iyi kullanımı için ön hazırlık
daha iyi yapılmalı
-
Program epey yoğundu. Mola zamanlarının
dinlenme açısından biraz yetersiz olduğunu düşünüyorum. Yoğun konu ve
tartışmaların verimini arttırmak açısından, zihni de dinlendirebilmek için
toplantının yapıldığı şehir ve çevreyi biraz tanıyabilme için zaman ayrılması
güzel olur
-
Alana çok kalabalık gittik. Alandaki
görüşmede ne aramakta olduğumuzu, tematik açıdan (toplumsal cinsiyet + kırsal
kalkınma strateji ve politikaları) görüşme yapmak gibi hususlarda eksik
kaldık... öykü dinlemek için grup çok büyüktü. Süre ise çok küçük. Vakıflı köyü
girişimini incitmiş olmaktan korktum...
-
Program çok yoğundu ve dinlenmek,
katılımcıların aralarında birbirlerini daha yakından tanıyabilmeleri ve
rahatlamaları için serbest sohbet etmek için hiç zaman yoktu.
-
Oldukça uzun bir yol gelindi ancak ne saha
gezilerinden yeterince yararlanılabildi ne de o bölgeyi tarihi, kültürü,
ekonomisi vs açısından tanıma imkanı oldu. Bu toplantıyı o bölgeden katılımı
sağlayıp, deneyimlerini aktarma imkanı sunan İstanbul’da bir toplantıyla da
yapabilirdik.
-
Serbest zaman için fırsatlar yaratılması
lazım. Gidilen kentin tarihi / turistik yerlerinin gezilmesi gibi
-
Saha ziyaretleri için daha geniş zaman
ayrılabilir.
-
Serbest tartışma saatleri oluşturulmalı
-
Zaman akışı güzeldi
-
Saha ziyaretçi sayısı 1-12 kişiyi
geçmemeli. Kakafoni önlenir. Üretici ile temas daha fiziki olmalı. Belki bir
gece imkanları uygunsa köylüler ile kalınabilir. Onların yanındayken duygusal
ve fikri deneyimlerimiz bizim için önemliliğin farkındalığına yardım eder.
-
Atölyeler konusunda daha fazla zaman ve
konuların genel değil daha ayrıntılı verilmesi iyi olabilir
-
Zaman yönetimi konusunda sürekli sorun
yaşanır. Uyma konusunda daha disiplinli bir tutum sergilenebilir.
-
Verilen zaman akış planına uyulmadı. Buna
dikkat edilmeli
- Toplantının konusu sizin için ne önem
taşıyor? Toplantının konusu yeterli boyutta ele alınabildi mi? Eksik kalan
boyutları nelerdir? Sorularına verilen yanıtlar
-
Konular başlı başına birer toplantı konusu.
Bu da yoğunluk gerektirdi. Yordu.
-
Toplantının konusu olan politikalar yeterli
ele alındı. Ancak belki ön çalışma olarak kırsal kalkınmada politikalar her bir
grup başlığı altında derlenebilirdi.
-
Toplantının konusu benim için çok
önemliydi. Yeterli boyutta ele alınamadı. Yeterli olmadı.
-
Farklı deneyimlerin bakış açılarını öğrenme
açısından önemliydi. Çözümler konusunda yetersizlik oldu. Daha somut ve
girişimin yapabileceği eylem ve etkinlikler üretilmesi yetersiz kaldı.
-
Sadece “politika” başlığını belirlemek
yerine “durum çalışmaları”na da olanak tanıyan başlıklar ( konular) tercih
edilebilir
-
Eksik kalan boyutları; küçük üreticilerin
üst örgütlerinden üst birlik gibi katılım olmadı. Politika yapıcılarından bir
ikişi bir toplantıda olabilmeliydi.
-
Türkiye’de ve dünyada tarım kırsal hayatın
içinden geçtiği değişim ve dönüşümün politik, sosyal ve tarihsel açıdan önemli
olduğunu düşündüğüm için bu toplantı ve insiyatifi önemli buluyorum.
-
Kırsal kalkınma politikaları çok daha
siyasi boyutta ele alınmalıydı. İktidar mekanizmalarını daha kapsamlı sorgulayarak
konuşmak gerekirdi. Bu sayede iktidar mekanizmalarından kaynaklanan sorunlara
bu mekanizmaların nasıl dışında katılınabileceğinin sorgulanması yeterince
yapılmadı.
-
Kalkınma / kırsal kalkınma ve toplumsal
cinsiyet ihmal edilen konular. Bu alandakileri güçlendirmek beni etkiledi.
-
Atölyelerin tematik çalışma açısından bu
kez belirlenmiş temaya uymuş olduğundan kuşkuluyum...
-
Grubun ne amaçla, nasıl araçlar kullanarak
bir araya geldiği ve bir arada durduğu / duracağında netleşme ve mutabakat
varmış gibi gözükmüyor.
-
Yeterli düzeyde ele alınabildi diye
düşünüyorum. 1 veya en fazla 2 konuya odaklanmak yeterli olur
-
Toplantı konusu itibariyle çok önemli ve
günceldi benim için
-
Bu tür konulu toplantıda (birden fazla)
detay fazla ön plana çıkmamalı
-
Yerelden üretic, kadın erkek genç katılımı
eksik boyutu idi
-
Toplantıların çözüm önerileri ve uygulamaya
yönelik çözümler sunmalı. Ayrıca lobicilik için ekipler oluşturulmalı
-
Küçük üretici ve kırsal açısından çok
önemliydi
-
Yeterli boyutta değildi. Biraz daha
esnetebilirdik zamanı
-
Ana noktalarda, tartışmalarda tam
sonuçlanmadı.
-
Toplantının bir ana teması olduğu
anlaşılamadı
-
Toplantı konuları (3 ayrı atölye)
önemlidir, seçim doğrudur.
-
3 ayrı konu birbirini tekzip etmeyecek
şekilde entegre edilmelidir.
-
Toplantını önemi; örgütümüzün uğraş
alanlarından olması, bilgi deneyim ve sorunların tartışılması ve paylaşılması
yeteneklerimizi geliştireceği için olumludur.
-
Genel olarak “ekoloji” yerine “toprak”,
“su”, “Pazar” vb lokal boyutta ele alınması daha yararlı olur.
-
Moderasyon ile ilgili herhangi bir sorun
yaşamadığımı düşünüyorum.
-
Kırsal alandaki küçük üreticilerin
sorunlarının irdelenmesi benim için büyük önem taşıyor. Çünkü ben bir kırsal
kalkınmacıyım, benim de en büyük sorunum bu.
-
Toplantının konusu yeterince ele alındı.
-
Somut adımların atılabilmesi için
girişimlerin yapılabilmesi eksik kaldı.
- Konuya ilişkin doğru konuşmacıların
seçimi Önerilen farklı konuşmacılar
-
Doğru seçim yapılmış. Alanlarında tartışmasız bir numara, duayen hocalarımız
getirilmiş. Teşekkürler.
-
Daha da isim çoğalabilir. Şu anda değil
sonra e-mail ile bildirebilirim.
-
Kırsal alanda deneyimleri olan kişilerin
seçilmesi.
-
Genelde doğru konuşmacılar seçilmiş
-
Kırsal kalkınma stratejileri ve
politikaları temasını ve mevzuat durumunu sunan bir kick-off olabilirdi. (teknik
bir durum bilgilendirmesi)
-
Konuşmacılar açısından (sunumlarda) yerel
küçük çiftçilerin sesini daha fazla duymak gerekiyor. Örneğin pazarlama
atölyesinde vakıflı köyündeki organik tarım deneyimini dinledik ve çok iyi
oldu. Bu tür toplantılar yada ziyaretlerle yereldeki çiftçileri daha çok
duyabilir olmanın yolları aranabilir.
-
Her alt gruba uygun genel bir (keynote
speaker) uzmanın daha gruplara ayrılmadan sunuşlar yapması faydalı olabilir.
-
Toplantıların yapıldığı illerin mevcut
durumu konusunda biri yerine, ildeki ilgili bir stk tarafından anlatılması daha
iyi olur.
-
Tüm katılımcıların konuşmacı olma şansı
olabilecek sürece girilebilir.
-
Konuşmacılar çok iyiydi
-
Konuşmacılar yoktu, tartışmacılar vardı.
İyiydi. Rıfat Dağ iyi bir seçimdi.
-
Mustafa Bektaş
-
Korkut Boratav
-
Zafer Yenal
-
GDO’ya hayır paltformu
-
Munzur Vadisi Platformu
- Toplantıda gender boyutunun yeterince
ele alındığına dair soruya verilen Yanıt olarak:
Evet :
15
Hayır : 5
Yaklaşık : 2
Cevapsız : 1
- Gender boyutu açısından daha iyi
yapılabilecek neler olabilirdi?
-
Sunuş yapacak bir konuşmacının olması iyi
olurdu
-
Kırda sorunlara yerel boyutta eğilinebilir.
Tabii bu sonraki toplantı için geçerli. Bu toplantının konusu olan
“politikalar” çerçevesi bunu zorlaştırdı.
-
Sadece kadına takılı kalmadan bütünü
görmeye çalışmaları
-
Atölyeye katılan herkesin ön hazırlık
yaparak gelmesi çok önemli
-
Kırsal alandaki kadın sorunlarını mücadele
süreçlerine katılımları temelli bir tanımlama üzerinden tahayyül etmeli ve
tartışmalıyız.
-
Toplumsal cinsiyetin ve kırsal kalkınma
politikalarıyla ilişkisini daha verimli ele alabilmek için bu politikaların
toplumsal cinsiyet ilişkilerini gündelik hayatta nasıl etkilediğini daha fazla
konuşabilirdik, yereldeli örnek ve deneyimleri de dinleyerek fikir oluşturabilirdik.
-
Yapılan her çalışmada gender boyutunun
dikkate alınması gerekiyor
-
Yerelden kadın üretciler katılabilirdi
-
Kırsal alan deneyimleri eksik. Kırsal
örnekler seçilmeli, örnekler üzreinden gidilmeli
-
Daha fazla renklerden katılım (insan
olarak, konu olarak)
-
Değişik dezavantajlı grupların sorunlarının
da dillendirilmesi gerektiğini düşünüyorum
-
Sosyal ve ekonomik yönlerinin bir ele
alınması gerekiyor
-
Saha çalışmalarında kadınlarla buluşmak
için farklı yöntemler denenebilir. Mesela sadece kadınların bir araya gelmesi
için çaba harcanabilir. Yada KKG’deki kadınlar evlere dağılıp kadınlarla
evlerinde görüşmeye çalışabilirler.
- Bu toplantıdan faydalanabildiniz mi?
Evet :
22
Hayır : 0
Cevapsız : 1
- Hangi açıdan yararlanıldığı
-
Değişik kesimlerden değişik “doğru ve
yanlış” olmasına bakılmaksızın duymam ve öğrenmem çok önemliydi.
-
Kırsal kalkınmanın değişik boyutları
konusunda kendimi geliştirme fırsatı edindim. Düşündüm, inandıklarımı,
bildiklerimi yeniden değerlendirdim.
-
Endişelerimde ve hedeflerimde yalnız
olmadığımı fark ettim. Misyon üretebilmek için daha çok çalışmamız gerektiğini
gördüm
-
Deneyim paylaşımı için faydalandım
-
Farklı bakış açılarını görme imkanım oldu
-
Yeni ilişikiler kurma fırsatım oldu.
-
Yeni kalkınmacılarla tanışmak ve bilgi
değişimi açısından faydalandım
-
Küçük üreticilerin durumuna dair önemli üç
başlık tartıştık
-
Toplantıda önemli ve fikir açıcı
tartışmalar olduğuna inanıyorum. Bu tür tartışmalar fikir, söylem ve
pratiklerimizi bir daha gözden geçirmek açısından çok önemli. Ayrıca farklı gruplardan
farklı kişilerle bir araya gelip deneyim ve bilgi paylaşmak çok faydalıydı.
-
Grup girişimini tanıma imkanı buldum.
-
Yapılmak isteneni anlamakta mesafe aldım.
-
Çok faydalı bir toplantı oldu benim için.
Özellikle tartışma bölümlerinde bazen çıkmazlık hissine kapıdıysam da asıl bu
tartışmaların en verimli noktalar olduğunu bir gün sonra daha iyi fark
ediyorum.
-
Alan gezisinde eveksenli çalışan bir kadın
grubu ile tanıştım; bundan çok mutlu oldum.
-
İçerik ve Türkiye’de girişimler açısından
faydalı oldu.
-
Deneyimlerin paylaşılabilmesi mükemmel
-
Günlük hayatta kırsalda çalışmalarımızı
yürütürken kullandığımız birçok kavramın anlamına daha net bir şekilde vardım.
-
3 günümü bu yoğunlukta ayırabilmem pozitif
yanı. Ortak metin ortak metin çıkarılamaması daha çok çalışma gerekliliği
-
Ekolojik yaklaşımdaki (gıda güvenliği /
gıda egemenliği gibi) kırsal kalkınma yaklaşımını fark etmiş oldum – hatta red
ettiklerini anlamaya çalıştım.
-
Farklı bakış açılarının renklerini yeniden
keşfettim.
-
Yeni bilgiler edindim
-
Değişik oluşumlarla tanışma, ilişkilerin
sürdürülebileceği büyük bir kazanım
-
Bu toplantıya ilk kez katıldım. Değerli
insanlarla tanıştım. Uzman hocalarımızın tecrübelerinden faydalanma imkanı
buldum.
-
Geçen toplantıdan daha fazla katılım imkanı
vardı. “uzman görüşü” bildirip iktidar kurmak isteyen daha az kişi vardı.
- Toplantının önemi
-
Bu toplantı politikalara odaklandığı için
karar mekanizmalarına söz söylemeye çalışıp, kırdaki üreticilerin yapması
gerekenler listesi çıkarma küstahlığına kendini kaptırmaması açısından önemliydi.
-
Kırsalda bulunan küçük çiftçiler ve
kadınların sorunlarının ele alınması önemli
-
Örgütsel bir gücün içindeki parçalara eşit
enerji dağıtacağı düşüncesini taşıyorum.
-
Kavramsal zenginlik sağladı. Pratikler
irdelendi.
-
Farklı görüşleri bir araya getirmesi ve
bilgi alışverişini sağlaması önemliydi
-
Kırsal kalkınmada konuların masaya
yatırılması, irdelenmesi ve geleneksel küçük üreticiyi sahiplenme ana fikri
etrafında oluşturulan genel üstü bir birliktelik olması önemli
-
Yapılan hataların tekrar edilmemesi çok
önemli
-
Kırsal kalkınma alanında güç oluşturma,
bilgi ve deneyim paylaşımı açısından önemli olmuştur.
-
Birlikte davranım, dayanışma, politika
geliştirme, deneyim paylaşımı açısından önemlidir
-
KKG’nin toplumsal cinsiyet konusunu ele
almaya başlaması çok önemlidir
-
KKG’nin nasıl gelişeceğini konuştuk, bu
bence önemliydi.
-
Toplantının önemi, tarım ve kırsal hayatın
dünya gündeminde çok önemli siyasi ve sosyal bir yeri olduğundan kaynaklanıyor.
Bu konuda tartışan, fikir geliştiren, konuyu gündeme getiren, sorgulayan ve
gerektiğinde beraber hareket eden grupların varlığı önemli olduğu için bu
toplantılar gerekli.
-
Kırsal kalkınmanın önemli bir hedef grubuna
yönelik sorun tartışması yaptık. Kalkınma kavramına ve ülkedeki yönelimimize
dair ihtiyaç olan önemli bir dayanağa işaret edilmiş oldu.
-
Kırsal kalkınma faaliyeti yürüten birey ve
kuruluşların bir araya gelmiş olması
-
Geleceğe dair ortak paydaşlar
kazanabileceğim bir ortam olması
-
Bir araya gelmek, dinlemek, konuşmak,
birlikte düşünmek, etkilemek, etkilenmek, dönüşmek, değişmek
-
Değişik görüş ve fikirlerin idafe
edilebilmesi
-
Başka başka yerlerden, farklı fikirlerle
bir araya gelen insanlar son derece olumlu bir atmosfer yarattılar. Genelde bir
arada durmak çok sorunlu olabiliyor ancak bu grup bana umut verdi.
- Tekrarlanması gereken noktalar
-
Tekrardan önce toparlanması gerekir diye
düşünüyorum. Sonrasında yani bir tekrar olabilir.
-
Atölye çalışmaları. Ancak daha odaklı
(belki)
-
Tümü
-
Gender atölyesi hep olmalı
-
Politika geliştirmeye yönelik daha esaslı
ve somut sorunlar üzerinden çalışmaya ihtiyaç var.
-
Kalkınma söylemi üzerinde tekrar tekrar
konuşulmalı. Grubun kırsal kalkınmadan ne kastettiği, nasıl bir kalkınma fikri
ile hareket ettiği çok önemli. Bu konuda hala bazı problemler olduğu için bu
tartışmaların devam etmesi gerektiğini düşünüyorum.
-
KKG’nin ortak varlık tarifini netleştirmesi
çalışması
-
Kırsal kalkınma strateji ve politikaları
konusundaki çalışma tekrarlanmalı çünkü pazarlama ve ekoloji grubunun bu açıdan
süzülmüş bir sunumu olmadı.
-
Deneyim paylaşımı ve dünya deneyimleri
-
Örgütlenme ve kalkınmada örgütlenme
-
Ekoloji çalıştayı
-
Konuların soğumaması bakımından iletişimin
kopmaması
-
Farklı grupları bir araya getirmek
-
Ekoloji boyutunun içine tarım, mimari,
giyim (barınma, beslenme ve kuşanma) konularının serpilmesi gerekir.
-
Kırsalda yaşayan kadınların ve küçük
üreticilerin sorunları
- Eklemeler
-
birey, grup oluşum. Bu çalışmanın ortaya
çıkarılmasında ve yaşama geçmesi için çaba gösteren herkese teşekkür ediyor ve
kutluyorum.
-
İletişim, sonuç belgesinin yayınlanmasında
fayda var.
-
Her toplantıya kendimizi (KKG) tanıtmak ve
bilgi alışverişi için 1-2 STK temsilcisini davet etmek. Not: Ev sahipliğinden
ötürü Vakıflı köyü Bedros beye ve Nidal hanıma teşekkürler.
-
Toplantı ve yerel üretici gezisine ½ gün
çevre farkındalığı yaratma adına gezi öneriyorum. Çevreyle ilgili bilgilenmeden
çevreye yararlı olamayız.
-
Bundan sonraki toplantının Nallıhan’da
olmasını öneriyorum.
-
Katılımcı seçimine dikkat, grup
başkanlığına dikkat, girişimin özenden uzaklaşmamasına dikkat.
-
Moderasyon ve hazırlık sürecinde tüm grubun
daha fazla katkı ve sorumluluk alabileceği sistemler geliştirlmelidir.
-
İlk kez katılıyorum. Bu nedenle ön
bilgilendilmem yeterli değildi diye düşünüyorum. (ama grubun daha fazlasını
yapacak netlik ve organize olmuşluk kapasitesi var mı bundan da emin değilim)
-
Kalkınma girişimi yakın geleceği de hesaba
katarak küçük üreticiler ve yoksul köylüler için politika önermeyi önüne hedef
olarak koymalı. Dünyadaki modelleri izlemek önemli. Ancak Anadolu köylülüğünün
özellikleri ışığında bize yönelik model tartışmasına ve uygulama örneklerine
adım atmalı.
-
Kadın ve erkek çiftçilerin toplantıya
katılımının artması gerekir. Toplantıya yeni katılan birey ve oluşumların KKG
hakkında önceden bilgilendirilmesi daha ayrıntılı yapılmalı.
-
Oldukça genç bir girişim. Kırsal alanda
çalışma yürüten kişi ve kuruluşları bir araya getirip birbirleriyle iletişime
geçmeleri için çok önemli bir ortam yaratıyor. Belki henüz herşey çok el
yordamıyla yürüyor olabilir ancak kırsala gönül vermiş böyle bir kalabalık
şimdilik amatör gibi olsa da çok önemli bir iş yapıyor.
-
Bir şey yapmak, her zaman yapmamaktan daha
iyidir. En azından söz söyleme hakkı verir. Fikir sahibi olmak, bilgi sahibi
olmayı gerektirir.
-
Teşekkür ediyorum. İki toplantıdır beni
misafir ediyorsunuz. Bir sonraki toplantıya aktif katkı verebilmeyi (yük,
sorumluluk, emek paylaşımı açısından) isterim.
-
Metnin içindeki “eleştirilerimin
giderilmesi” eklemek istediklerimdir.
[1] Rıfat Dağ’ın sunumunun tam
metnini EK 2 olarak bu raporun ardında bulabilirsiniz.
[2] Pazarlama atölyesinin çıktısı
PowerPoint olarak bu raporla birlikte gönderilecektir.
[3] Toplumsal Cinsiyet atölyesinin çıktısı
PowerPoint olarak bu raporla birlikte gönderilecektir.
[4] Ekoloji atölyesinin
çıktısı PowerPoint olarak bu raporla birlikte gönderilecektir.
[5] Bu çalışma PowePoint
olarak bu raporla birlikte gönderilecektir.
[6] www.unrisd.org/unrisd/projects...pears
(erişim: .2009)
[7] Daha geniş bilgi için,
Rıfat DAĞ 2008: Kırsal Kalkınma Siyaseti, Dipnot y., Ankara’ ya bakılabilir.
[8] ÖZBANK Murat 2009: Rawls
ve Habermas Tartışması, Bilgi Ünv. Y. , İstabul.
[9] Rıfat DAĞ 2008: a.g.e.
[10] RANT kavramı, genel
olarak toprağın üretimden aldığı pay, toprağın fiyatı olarak tanımlanır. Daha
geniş anlamda ise “bir üretim faktörünün arzı, iktisadi etkenlere bağlı
değilse, faktör sahibinin elde ettiği kazanca rant denmektedir: Gülden ÜLGEN
2004: İktisat Bilimine Giriş, DER y. İst.”
MUTLAK RANT:
Toprak talebe yanıt verecek durumda değilse, kıtlıktan ötürü oluşan RANT olarak
tanımlanmaktadır.
DİFERANSİYEL RANT: Toprağın maliyet farklarından
kaynaklanan ve büyük araziyi avantajlı kılan ranttır. NEGATİF RANT: Toprak
sahipliliğin kazanç sağlamadığı ve aynı zamanda kullanılan emek ve sermayenin
fırsat maliyetinin yüksek olduğu bir rant biçimidir ki, mikro işletmeler bu
tanıma girmektedir.
[11] Rıfat DAĞ 2008: a.g.e.
[12] Andrea FORTİ 2007: İstanbul-2. Uluslararası Kümelenme Konferansı
Tebliği, 25-26 Ekim 2007, İstanbul
[13] GAP BKİ 2006: GAP’da Kadınların Ekonomik Güçlenmelerine
Yönelik Yol Haritası, içinde; Alter Eco Adil Ticaret, GAP BKİ y., Ankara
[14] Heinz DİETERİCH 2007: 21.
Yüzyılın Sosyalizmi, Pencere Y.,İstanbul.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder