“AB ÜYELİK SÜRECİNDE KÜÇÜK ÜRETİCİ / ÇİFTÇİNİN KONUMU, SORUN ALANLARI, ÇİFTÇİYİ ve KIRSAL ALANI GÜÇLENDİRME STRATEJİLERİ” TOPLANTISI SONUÇ RAPORU


“AB ÜYELİK SÜRECİNDE KÜÇÜK ÜRETİCİ / ÇİFTÇİNİN KONUMU, SORUN ALANLARI, ÇİFTÇİYİ ve KIRSAL ALANI GÜÇLENDİRME STRATEJİLERİ” TOPLANTISI
SONUÇ RAPORU

Toplantı Tarihi: 3-4 Temmuz2009
Toplantının Düzenlendiği Yer: Seferihisar-İZMİR
Toplantıya Katılan Kurumlar
Akdeniz Üniversitesi
Antakya Çevre Koruma Derneği
Bademli Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği
Çiftçi-Sen
Çiftçiler
Diyarbakır Organik Tarım Derneği
GAP Ekolojik Kalkınma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği
Genç Kalkınmacılar Platformu
Gödence Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
Heinrich Böll Stiftung Derneği
İzmir Kalkınma Ajansı
Kalkınma Merkezi
Karaburun Agro Turizm Kooperatifi
KEÇİ
Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği
Kirazlı Köyü Ekolojik Yaşam Derneği
Köy-Koop İzmir
Mavi Hilal İnsani Yardım ve Kalkınma Vakfı
Munzur Vadisi Çevresini Koruma Kurulu
Nalllıhan Turizm Gönüllüleri Derneği
Orman Kooperatifleri Merkez Birliği
Seferihisar Belediye Başkanlığı
Sürdürülebilir Kırsal ve Kentsel Kalkınma Derneği – SÜRKAL
Sürdürülebilir Tarım Dernekleri Federasyonu
Tarım İl Müdürlüğü Destekleme Şubesi Bornova
Te-Ta Teknik Tarım
Tire Süt Kooperatifi
Tütün-Sen
Uluslararası Mavi Hilal Vakfı
Ünye Sürdürülebilir Organik Tarım ve Çevre Derneği
Üzüm-Sen
Vakıflı Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi

TOPLANTININ İÇERİĞİ
Ana başlığı “AB Üyelik Sürecinde Küçük Üretici / Çiftçinin Konumu, Sorun Alanları, Çiftçiyi ve KırsalAlanı Güçlendirme Stratejileri” olan toplantının birinci gününde iki oturum ve saha gezileri, ikinci gününde ise saha gezileri değerlendirilmesi ile sonuç oturumu yapılmıştır.

Toplantı açılışını yapan Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer hem Seferihisar hem de Seferihisar’ın CittaSlow başvurusu hakkında bilgi vermiştir. Soyer sunumunda;

  • Seferihisar’ın ne bir tarım ne de bir turizm kenti olduğunu, sahip olduğu potansiyellerle orantılı bir gelişmişlik gösteremediğini, bu nedenle Seferihisar’ın kimliksiz kalmış bir kent olduğunu vurguladı.
  • Belediye seçimlerinin ardından ilçenin sosyo-ekonomik durumunu ortaya çıkaran SWOT analizi yaptıklarını ve bu çalışma doğrultusunda yıllık ve 3 yıllık planlar hazırlayacaklarını belirtti.
  • Belediye başkanlığının yeni stratejisi tarım sektörü ve endüstri sektörünü birleştirmek yönünde olduğunu ifade etti.
  • İlçe CittaSlow-Sakin Şehir’e başvuruda bulunduğunu belirten Soyer CittaSlow’un kriterleri konusunda bilgi verdi. CittaSlow’un bir bakıma küreselleşmeye karşı bir tepki olduğunu, her kentin mevcut kendi kimliğini geliştirmek için strateji geliştirmeye yönelik bir hedefi olduğunu belirtti.
  • CittaSlow kriterlerin Seferihisar’daki karşılıklarının ortaya çıkarılması konusunda çalışmalar yapıldığını, belediye liderliğinde köy pazarlarının oluşturulduğunu belirtti.
  • Bu süreçte halkın katılımının sağlanmasına ayrı bir önem verdiklerini belirtti. CittaSlow hareketinin bir süreç olduğu, ana amacın Seferihisar kimliğini özgünlüğünü koruyarak geliştirmek olduğu vurguladı.  

Açılış ardından yapılan ilk oturumda Türkiye’de ve AB ülkelerinde küçük çiftçiliğin gelişimi, uygulanan politikalar, sorunlar ve çözüm yolları üzerinde durulmuştur.

Bu oturumun ilk konuşmacısı Dr. Yücel Çağlar “Türkiye’de küçük üreticilerin konumlarını güçlendirmeye yönelik uygulamalar, Türkiye’de küçük üreticilik: Geleceğe ilişkin tehditler ve fırsatlar, 1980 sonrası dönemde tarımsal işletme ölçeklerinde meydana gelen değişimler” başlıklı konuşmasında aşağıdaki konulara vurgu yaptı:
      Kırsal kalkınma için yapılan tartışmalar karmaşık bir evreni kapsamaktadır. Tartışmanın sağlıklı yapılabilmesi ve somut sonuçlara ulaşılması için hangi evrende tartışılacağına karar verilmesi gerekmektedir.   
      Köylülük ve çiftçilik ile ne kastedildiğini iyi ifade etmek gerekmektedir. Bu iki kesimin kesişimini tarım üreticileri olarak ele alabiliriz. Tartışmayı da üretim süreci içerisinde yapmak yararlı olacaktır.  
      Kırsal kalkınma alanında varolan yapılar çeşitlilik barındırmaktadır. Tarihsel olarak da farklılaşmaktadırlar. Bu farklılaşma bağlamında bağımlılaşma, siyaset dışılaşma, devletsizleştirme, şirketleşme, tekelleşme, örgütsel güçsüzleşme, projecileşme, bölgesel kirlenme, sözleşmeli çiftçileşme süreçleri yaşanmaktadır. Projecileşme süreci sorunun bütününü görmemizi engellemektedir. Bu süreçte eşitsizlikler ve tabakalaşma artmaktadır.  
      Bu sürece karşılık kırsal kalkınma hareketinin örgütlenmesi ve siyasileşmesi gerekmektedir. Bunun bir aracı da demokratik kooperatifçiliktir.  
      Neye karşı mücadele ettiğimizi anlamamız açısından akıllarda tutulması gereken soru “Genel bir kötülükten sağlıklı bir yerellik doğar mı?” sorusudur[1].
Bu oturumun ikinci sunumu KEÇİ grubundan Olcay Bingöl tarafından “Küçük üretici / çiftçilere ilişkin küresel, AB, DTÖ ve DB politikaları” üzerine yapıldı. Bingöl konuşmasında aşağıdaki konulara vurgu yaptı:
      Tarım sektöründe dış serbestliği, korumacı politikaların tasfiyesi, uluslararası anlaşmalar ve özelleştirme temelinde gerçekleştirilen uygulamalardan milyonlarca insanın özellikle yoksul kesimi doğrudan etkilemektedir. Bunun başlıca nedenlerinden biri; küresel kapitalizmin egemen güçlerinin –IMF, Dünya Bankası, DTÖ, AB vb.- bütün bir dünya toplumu adına ve onlara rağmen kuralları belirleme ve konuşma hakkını elinde tutmasıdır.
      AB dünya ekonomik ve siyasi gidişatına yön verenler arasındadır ve IMF’nin yönetiminde %29,88’lik bir paya sahip bir kuruluş olarak IMF’nin Türkiye’ye uygulattığı programları desteklemektedir.
      Dünya Bankasının ülkelerle yaptığı anlaşmalardaki yaptırımcılığında IMF, DTÖ, AB, OECD gibi odaklardan destek alarak ülkelerin politikalarına müdahale etmektedir.
      Avrupa Birliği’nde tarımsal üretim Ortak Tarım Politikası (CAP) ile yürütülür. Mevcut CAP tartışılmakta ve 2013 yılına kadar değiştirilmesi için müzakereler yürütülmektedir. CAP’a yönelik son reformlar pazarın serbestleşmesi yönünde olmuştur.
      Dünya Bankası tarafından ortaya atılan doğrudan gelir desteği –ki AB tarım politikalarının da temelini teşkil etmektedir- uygulaması Türkiye’nin uyguladığu fiyat, girdi ve kredi desteğinin kamu maliyesi üzerinde çok büyük baskı yarattığı, bu desteklerin tarımda serbest piyasanın oluşmasını engellendiği söylenerek 2000 yılında Resmi Gazetede yayınlanarak uygulamaya alınmıştır. Pilot uygulama ve 2007 yılına kadar yapılan uygulamalar tam bir kaos yaratmış, başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Doğrudan Gelir Desteği’nin (DGD) büyük bir bölümü zengin çiftçiye –hatta üretim yapmayan arazi sahibine- gitmiştir.
      CAP’ın yoksul ülkeler üzerindeki etkileri ihracat sübvansiyonları ve diğer formlardaki dampinglerden kaynaklanmaktadır. Avrupa’dan özellikle buğday ve süt ürünleri gibi sübvanse edilen ürünlerin ihracatı ihraç eden ülkelerdeki iç pazarda fiyatları düşürür.
      DTÖ’nün tarıma ilişkin yaptırımları sübvansiyonlarla sınırlı değildir. Ticaretin önündeki tüm engellerin kaldırılmasını ister ve kuralları uygulamayan ülkelere yaptırımlarda bulunur[2].
Üçüncü sunumu Dr. Ayşe GündüzHoşgör “Küçük üreticilikte toplumsal cinsiyet boyutu ve kadınların temel sorunları”konusunda yaptı. Hoşgör konuşmasında kırsal alanda kadının durumu üzerine istatiksel bilgiler vererek saptamalar yaptı. Sunumda öne çıkan noktalar şunlardı:
      Cinsiyet, toplumsal cinsiyet ve ataerkillik kavramlarını iyi anlamak gerekir.  
      Kalkınma çalışmalarında kadın boyutunun gelişimi dört aşama geçirmiştir. Bunlar;  Kalkınmada kadın, Kalkınma ve kadın, Kalkınma ve Toplumsal Cinsiyet, Ekofeminizm’dir.
      Sorunun temelinde ataerkil yapı yatmaktadır. Ve esas olarak bu ataerkillikle nasıl mücadele edeceğimiz, sadece kadını değil erkeğide dönüştürmek için neler yapabileceğimiz üzerine düşünmeliyiz.  
      Politikaların erkekler ve kadınlar üzerine olan etkileri farklıdır.  
      Çalışan kadınların %50’si tarım alanında çalışmaktadır. Buna rağmen istatistiklerde bile yer almayan ücretsiz aile işçileri bulunmaktadır. Bu kadınların işgüçleri tanınmadığı için sosyal güvenceleri de bulunmamaktadır.  
      Kadın hareketi kentsel bir hareket olarak kalmıştır. Kırsal alanda kadın hareketinden bahsedilememekte, dolayısıyla örgütsüz bir yapı olarak kalmıştır. Kadın hareketinin kırsala yayılması sağlanmalıdır.
      Kırsal Kalkınma Politikaları kadınlar üzerinde sınırlı değişim sağlamaktadır. Kadınlara yönelik çalışmalarda kır ve kenti birlikte ele almak gerekmektedir[3].  
Doç. Dr. Bülent Gülçubuk IPARD hakkında bilgi verdi. Gülçubuk sunumunda şunları belirtti.
        STK’lar olarak ancak IPARD’ı izleme yetkimiz var, buna rağmen içeriği konusunda karar verme yetkimiz yok.
      IPARD’ın genel çerçevesini tarım sektörünün rekabet gücünü artırmak ve tarım sektöründe çalışan nüfusu azaltmak oluşturuyor.  
      IPARD tarıma tamamen sektörel bakıyor, küçük üreticiyi düşünmüyor.
      Topraksız işçilerin ne olacağı ve az topraklı çiftçilerin ne yapacağı konusu bir muamma.
      Kooperatiflere yönelik genel bir bakış içermiyor.
      Öncelikler konusunda bir belirginlik yok.
      Küçük üreticiyi kendi öz kaynaklarına yönlendirmek gerekiyor.
       Kaynak aktarımları bir şekilde bölgeler arası farklılıkların daha da artmasına neden oluyor.
      Örgüt kirliliği güç kaybına neden oluyor, bunun önüne geçmek gerekiyor.
      Aynı bölgedeki örgütler birbirini desteklemeli.

Bülent Gülçubuk’un sunumunun ardından İzmir Kalkınma Ajansı’ndan Güvenç Kalkınma Ajansları ile ilgili genel bir bilgi vermiştir. Kalkınma Ajanslarının kaynağının operasyon sürdürülen alanlarda (NUTS 1) bütün belediyelerden ve ilgili resmi kurumlardan aktarılan kaynaklardanoluştuğunu, bu bütçenin %70’inin hibe olarak geri dağıtılacağını, Kalkınma Ajanslarının kendi kaynağı olan kurumlar olması açısından demokratik ve katılımcı olması için önemli olduğunu vurgulamıştır. Bugüne kadar çalışmalarını iki kol halinde yürüttüklerini, bunlardan ilkinin fon dağıtımı olduğunu, ikinci kolunun ise hazırlanmakta olan bölge planı olduğunu vurguladı. İlk kol olan fon dağıtımının AB ve DB gibi kurumların dayattığı proje döngü sistemi ile yapıldığını belirtti.

İZKA’nın 2009-2013 programını 3 hafta içerisinde (toplantının yapıldığı tarih itibarıyla) kamuoyuyla paylaşacağını, 2 hafta sonra da çevre-turizm ve kırsal kalkınma konularında yeni iki hibe açılacağını belirtti.  

İlk günün son oturumunda fidancılık alanında faaliyet gösteren Bademli Kooperatifi kendi deneyimlerini anlattı.
      Bademli Köyü İzmir’e 120km.mesafede, Aydın Dağlarının Kuzey eteğinde meyve fidancılığı konusunda faaliyet gösteren bir kooperatif.
      Kooperatif’in bulunduğu yer 3500 nüfuslu bir belde, köy değil.
      Kooperatifte yönetim çok fazla el değiştirmiyor.
      Beldede çok fazla iş getirecek iş olmadığı için fidancılık ortaklar açısından gelir sağlamak için önemli. Bu beraberinde başarıyı getiriyor.
      Ortaklar bireysel olarak yapamayacakları şeyi kooperatif olarak yapabileceklerini biliyorlar.
      Kooperatifte aile ortaklığı söz konusu, baba ortaksa karısı ve kızı da ortaktır.
      Kooperatif personelinin %90’ı kadındır.
      Köyde meyve ve süs bitkisi fidancılığı dışında zeytinyağ ve süt üretimi yapılıyor.   
      Kooperatifin farklı disiplinlerden danışmanları var.
      Kooperatifin iletişim altyapısı var.
      Kooperatif her türlü talebe yönelik ürün sunuyor. Aynı zamanda yurt dışındaki ürünleri araştırarak ortaklara sunuyor.
      Kooperatifin temel sorunları: pazarlama yetersizliği ve fazla üretim.
      Kooperatif sadece tescil listesindeki ürünleri üretiyor. Yerel bazı çeşitleri üretmelerine rağmen Tarım Bakanlığı tescil etmiyorsa sertifikasyon alamıyorlar.
      Tüketici tarafından kabul görmüş ama devlet tarafından tanınmamış ürünleri tescilli isim altında satıyorlar. Bu konu çok önemli bir konu, üniversitelerin bu konuya mutlaka eğilmesi gerekiyor.
      Sandıklı’da köy gençlerine kendi bahçelerinde fidan yetiştirmek üzere fidancılık eğitimi veriliyor.

Bademli Kooperatifinin deneyim aktarımından sonra yapılan tartışmalarda kooperatiflerin başarılı olması için;
      Kooperatifin ya da herhangi bir örgütün ihtiyaçtan kurulması gerekliliği,
      Zorlamayla örgütçülüğün olmayacağı,
      Kooperatiflerde ortakların bilinçli olması gerektiği,
      Doğru sektör / doğru ürün seçiminin önemli olduğu,
      Danışmanlık almanın önemli olduğu,
Üreticilerin bilinç ve eğitim düzeyinin önemli olduğu vurgulandı.
Sunumlar ardından katılımcılar iki gruba ayrılarak birinci grup Gödence ve Bademler Köyü’ne ikinci grup ise Gödence ve Ulamış Köylerine gidip orada tarımsal üretim kooperatiflerini ziyaret ettiler.
Toplantının ikinci günü yapılan ilk oturumda ziyaret edilen köylerde edinilen bilgiler katılımcılara aktarıldı. Yapılan değerlendirmelerde aktarılan temel nokta köy ziyaretleri öncesinde katılımcılara dağıtılan soru formlarına istinaden tartışma için yeterli zaman olmadığı, soruların cevabı konusunda görüş ayrılığı çıktığı belirtildi. Bu genel sorun dışında değerlendirmeler genel olarak aşağıdaki şekildeydi:
Gödence Tarımsal Kalkınma Kooperatifi:
  • Köyün toplam nüfusu 300 kişi, hane sayısı 110. Nüfusun kadın erkek dağılımı eşit. Köyde çocuk sayısı çok düşük. Nüfusun büyük çoğunluğu orta yaşlı.
  •  Köyün toplam arazi varlığı 16.000 da. Bunun 1000 da.’sında bağcılık ve bitkisel ürün bulunuyor.
  • Toprağın el değiştirmesi konusunda çiftçiler direnç gösterse de köyün çevresini İzmir’lilerin yaptığı lüks villalar kuşatmış.
  • Kooperatifin 37 yıllık bir geçmişi var. 1972 yılında kurulmuş. Başarılı bir kooperatif olmasına rağmen bazı sıkıntıları var.
  • Kooperatifin çok modern bir tesisi var. İlkel sistemle 4-5 ton üretim yapılırken şimdi 30 ton işleme yapabiliyorlar.
  • Toplam 130 üyesi olan kooperatifte 30 üye aktif, 50 üye yarı aktif. Katılımcılığı artırmak için önlemler alınması gerekiyor.
  • Kooperatifte kadın sayısı az. Hem kadınlara hem de gençlere kooperatif yararları anlatılarak onların aktif katılımı sağlanmalı.
  • Köy kentleşme süreci yaşamakta, kentle (Seferihisar, İzmir) yoğun ilişki yaşanıyor.
  • Gençler sosyal güvence eksikliği, düşük ücret ve kentin çekiciliği gibi nedenlerle köyde kalmak istemiyorlar.
  • Kooperatife yeni ivme kazandırılması gerekiyor.
  • Köyün fiziksel durumu oldukça iyi görünüyor.
  • Ürün çeşitliliği az, bu bir risk yaratıyor. Tek ürün aynı zamanda örgütsel bir kırılma yaratmış.
  • Kooperatif pazarlama konusunda yeni stratejiler geliştirmeli.
  • Kooperatifin piyasa koşullarına direnci düşük.
  • Banka faizleri köylünün belini büküyor.
  • Ev şarapçılığı köyde önemli bir potansiyel olmasına rağmen yeterince geliştirilememiş.
  • Üretime yönelik eğitimler konusunda eksikler görünüyor.
  • Köyde su sorunu ciddi bir sorun olarak görülüyor.
  • Köyde aynı zamanda otopark ve çöp sorunu yaşanıyor.
  • Köyün iç dinamiğini harekete geçirecek önlemler alınmalı.
  • Köy kültür ve dayanışma derneği yeterince geliştirilememiş.
  • Köydeki potansiyellere yönelik bir vizyon eksikliği söz konusu. Orman varlığından yeterince faydalanılamıyor. Sakız üretiminden beklenen verimi elde edememişler.
  • Köyün dinamizmi yeniden harekete geçirilmeli, gençlere bu konuda rol verilmeli. 
  • Köyde araziye yönelik ıslah çalışmaları yapılmalı.
  • Damla sulamaya yönelik destek ve hibeler araştırılıp bu sulama türüne geçilmesi sağlanmalı.

Ulamış Tarımsal Kalkınma Kooperatifi:
  • Ulamış’ta kooperatif ilk üç yıl çok başarılı olmasına rağmen bu başarı sürdürülebilir olmadı.
  • Başarılı olunan dönemde ürünlerin ihracatı bile yapılabiliyordu.
  • İzmir kooperatiflerinin dağınık olması başarısızlıkta bir etkendir. İldeki birlik malı alıp bedelini ödemediğinde ciddi sorunlar yaşandı. Bu süreç ardından çiftçi kooperatiften uzaklaştı. 
  • Çiftçi kooperatiften uzaklaşınca kiraya verme yolu denendi, bunda da başarılı olunamadı.

Bademler Köyü Fidancılık Kooperatifi:
  • Köy post-modern bir değişim geçiriyor. Köyde ciddi anlamda bir kentleşme görülüyor.
  • Köy Alevi Köyü olarak önemli bir tarihe sahip. 
  • Kooperatif toplamda iki kez el değiştirmiş.
  • Kooperatif küresel krizden etkilenmiş. Çiçek fiyatları düşük satışlar az. Kooperatif tükenecek gibi görünüyor.
  • Genç nüfusun beklentileri yüksek olmasına rağmen köyü terk etmek gibi bir eğilimleri yok.
  •  Köyde küçük ve parçalı olarak arazi satışları oluyor.

Köylere yönelik bu gözlem aktarımlarının ardından bu gezilere yönelik genel tartışmalar yapıldı. Bu tartışmalar sırasında;
  • Siyasallaşma ve siyasal desteğin farklı şeyler olduğu,
  • Bir saatlik gözlemler ile genel sonuçlara varılamayacağı, bu nedenler her türlü nedenin ancak derinlemesine tartışılarak bir bulgu edinebileceği,
  • Buna rağmen eğitim sorunlarının önemli olduğu,
  • Genel olarak kooperatiflerin kredi alma konusunda ciddi sıkıntılar yaşadığı, bunun da kooperatifin sürdürülebilirliğini olumsuz etkilediği,
  • Kooperatiflerin sadece ekonomik birlikler olmadığı, kültürel ve sosyal birlikteliği ve demokrasiyi sağlamak açısından da önemli kurumlar olduğu, buna rağmen kooperatiflerin üst politikalardan çok fazla etkilendiği,
  • Kooperatifler içerisinde üyeler ve yöneticiler arasında ciddi iletişim sorunlarının da kooperatiflerin sürdürülebilirliği açısından önemli sorun olduğu konusunda görüşler bildirildi.

Toplantının ikinci günü yapılan son oturumda hem kırsal kalkınma girişimin hem de toplantının değerlendirilmesi yapılmaya çalışıldı. Aylin Örnek Kırsal Kalkınma Girişimi’nin bir araya geliş süreci ile birlikte gelişim sürecini katılımcılara aktardı.[4]
Bu açıklama ardından grubun bir arada yanıtlayabilmesi açısında aşağıdaki sorular katılımcılarla paylaşıldı:
  • Grubun devamı hakkında ne düşünüyoruz? Devam mı tamam mı?
  • Daha fazla sayıda STK dâhil edelim mi?
  • Grubun misyonu /vizyonu uygun mu?
  • Tahmini olarak tanımlanan bir bütçesi var mı?
  • Gruptaki tartışmaları motive etmek için neler yapıldı?
  • Nerede hata var?
  • Bu grup gelecekte nasıl bir yapıya evrilmeli?
  • Lobi faaliyetleri nasıl yapılmalı? Katılım nasıl sağlanmalı?
  • Katılım nasıl sağlanmalı?
  • Bu kurumun kamuyla ilişkisi nasıl sağlanmalı?

Bu sorular çerçevesinde toplantı katılımcıları ile birlikte aşağıdaki saptamalar yapıldı:
  • Bölgesel toplantılar yerel hareket sağlamak açısından önemli. Bu nedenle 6 ayda bir olmak üzere senede 2 defa bu toplantılara devam edilmeli. Bu toplantılar aynı zamanda grubun kaynaşmasında araçsal etki yaratıyor.
  • Kırsal kalkınma alanındaki bilgi dağınıklığını bu girişim sayesinde toparlayabiliriz.
  • Internet ortamında katılımda sorunlar yaşanıyor.
  • Henrich Böll Stiftung Derneği girişim desteğini 3 yıllık bütçesinde plan dâhiline aldı. Bazı STK’larda kendi üyelerinin katılımlarını karşılama kararını aldı.
  • Kırsal kalkınmaya yönelik farkındalık ve katılım sağlanması bu toplantıların amacı olmalı.
  • Grubun iki önemli görevi olabilir:  (i) Bölgesel toplantılarla bilgi-alış verişinde bulunmak ve (ii) Lobicilik.
  • Lobi faaliyetleri yapan kuruluşlar var; onları harekete geçirmek önemli (Girişimin çarpan etkisi önemli).
  • Bir çalışma metni oluşturmalı (bu metin var olan dokümanlardaki bilgileri/görüşleri vs. içerebilir): Ve bu metin nihai halini almalı.  Bu metin aracılığıyla bir tür “THINK-TANK” faaliyetleri yürütülebilir.
  • UNDP gibi uluslar arası diğer kuruluşların katılımlarının sağlanması önemli.
  • Internet ortamını bilgi aktarma duyuruları paylaşma amacıyla daha etkin kullanmalıyız. Böylece grubun kendi kapasitesini geliştirme imkanı olacaktır.
  • Birkaç toplantı daha gitmekte yarar var; süreçte “lobicilik” faaliyetlerini nasıl yapacağımız üzerinde düşünmeliyiz.
  • Blog çalışması yapılabilir /çalışma ağı kurulabilir.
  • Kırsal kalkınma alanında değişimler çok hızlı; grup bunlara seyirci kalmamalı.
  • Sekretarya oluşturulmalı.
  • Kendi gücümüzün farkında olmamız lazım.
  • Toplantılardaki hakim “Üniversite Yöntemi” değişmeli- sunuş yerine çalışma grupları oluşturulmalı. Toplantı öncesi okuma/tartışma metinleri katılımcılara iletilmeli. Bu metinler gruplarda ele alınmalı, toplantı sonunda atölye çalışmalarına yönelik yazılı bir belge oluşturulmalı.
  • Toplantı öncesinde tanışma toplantısı yapılmalı.
  • Alan ziyaretlerindeki yöntem değişmeli – daha çok “ders çıkarma” ve “model öğrenmeye yönelik” sorular ön planda tutulmalı- Alan ziyaretleri etki & değerlendirme çalışması biçiminde olmamalı.

Bütün bu tartışmalar sonucunda genel görüş “toplantılarla yapılmaya çalışılan örgütlenme boyutu, bilgi alışverişi önemli bu nedenle grup devam etmeli; ancak lobicilik için erken, bunun için birkaç toplantıya daha ihtiyaç var” yönünde olmuştur.

Bu tartışma ardından bir sonraki toplantı için konular ve yer tartışmaları yapılmıştır. Bu tartışmalarda bir sonraki toplantı konusu olarak son dönemdeki kırsal kalkınma politikaları, toplantı yeri Vakfılı Köyü / Antakya, toplantı tarihi Kasım 2009 olarak belirlenmiştir.
Toplantı öncesinde konuyla ilgili dokumanların katılımcılara iletilmesi kararlaştırılmıştır.

Kırsal Kalkınma Girişimi III. Toplantısı Katılımcı Değerlendirmeleri
3-4 Temmuz 2009 Seferihisar

Katılmıcı sayısı                       : 3 günün toplamında 75 kişi

Doldurulmuş anket sayısı       : 26



  •  “Bu toplantı herkese yeterli derecede katılım imkanı sundu mu?” Sorusuna verilen yanıtlardan

Evet                                        : 21

Hayır                                      : 5

  • “Katılımcılığın arttırılması için neler yapılabilir?” sorusuna verilen yanıtlar

-   Toplantı tekniği değiştirilebilir. Herkese daha kısa süreler tanınabilir. Bu süre içinde üç-beş cümle ile dertlerin anlatılması sağlanabilir
-   Konunun temsilcilerine daha iyi ulaşabilmek
-   Zaman yetersizliği nedeniyle yeni katılan STK’lar yeterince kendini ifade edemedi
-   Temel kavramların da tartışılabileceği bir bölüm olabilir, yalnızca sunumların tartışılması değil, girişimin yapısını belirleyecek olan kavramsal çerçevenin de tartışmaya açılması önemli
-   Daha interaktif programlar eklenebilir. Çalışma; tartışma, beyin fırtınası şeklinde olabilir
-   Grup çalışmaları,
-   Atölye çalışmaları
-   Katılımcılık sağlanmıştır
-   . Toplantının ara başlığı altında alt grup çalışmaları olarak
. Toplantının açılışında 30 dakika tanışmaya ayrılabilir
. Katılan kurumlara 5-10 dakika (kesin) sunuş süreleri verilebilir (en azından yeni örgütlere) bunlara sunuş için başlıklar verilebilir ve başlıklar toplantının konusu ile uyumlu olabilir. Yani tanıtım ve fikir, tecrübe paylaşımı birleşebilir.
-   Belirlenen konular ve tartışmalar için yöntem olarak yenilikler geliştirilmeli
-   Farklı görüşlerin alınması için farklı kişilerin konuşturulması gerekir
-   . Gündemi forum düzeninde yönetmek
. Atölye çalışmalarına ağırlık vermek
. Gündem doğrultusunda tüm katılımcıların katılımını belirli bir kapsamla almak
-   Süre uzatılabilir
-   Somut bir konu bazında çalışılabilir
-   Grup tartışmaları arttırılabilir
-   Katılımcılara konularla ilgili önceden bilgilendirme yapılabilir
-   Gündemde olan bir konu belirlenip daha çok çalışma grupları ile daha aktif çalışma yapılabilir
-   Daha aktif atölye çalışması yapılabilir. Tema hakkında ön bilgi verilip toplantıya hazırlıklı gelinmesi sağlanabilir
-   Kitle iletişim araçları etkin kullanılabilir
-   Bu tür toplantıların yapılacağı daha önceden iyi duyurulmalı. Basın bildirisi vs gibi
-   Kamudan daha fazla katılım olmalı. Alanda çalışan UNDP gibi kurumlardan deneyim aktarımı olmalı. Daha az akademik konuşulup, uygulamada ve deneyim paylaşımında ağırlıklı çalışılmalı
-   Sunum – soru cevap yönteminden daha interaktif bir yöntem seçilmesi

  • Moderasyondan memnun kaldınız mı? Sorusuna verilen yanıtlar

Evet                                        :20
Hayır                                      : 4

  • Moderasyonun iyileştirilmesi için neler önerebilirsiniz? Verilen cevaplar

-   Moderasyon fikirleri alt alta sıralayıp alma yerine kendi gözlem ve düşüncelerini anlatma ve toplantıda bulunanları ikna etme derdine düştü. Toplantıdan sonraki sunumlarında da kendi düşünceleri üzeriden aktarımda bulundu. Moderatörlerin nasıl bir yöntem izlemesi gerektiği önceden asgari düzeyde belirlenmeli. Moderatörün bunun dışında davranması engellenmeli.
-   Moderasyon konusunda daha tecrübeli birileri olmalı.
-   Önceden tüm katılımcıların hazırlıklı olmaları gerekir.
-   . Tartışmaları gündem maddeleri özelinde yoğunlaştırmak.
. Somut sonuç çıkarmaya (gündem madde özelinde) çaba göstermek
-   Toplantıya kırsal yaşamdan daha somut verilerin, dökümanların katkısı sağlanabilir mi?
-   Atölye çalışmaları ağırlıklı olmalı
-   Formel olmayan toplantı yöntemleri kullanılmalı. Atölye çalışmaları, inteaktif metodlar kullanılmalı. Telefon kullanmak, toplantıya gecikmek en azından konuşmak engellenmeli

  • Sunumlar için yeterince zaman ayrılmış mıydı? Sorusuna verilen yanıtlar

Evet                                        :24
Hayır                                      :2

  • Fikir alışverişi ve tartışma bölümleri için yeterince zaman ayrılmış mıydı? Sorusuna verilen yanıtlar

Evet                                        :20
Hayır                                      :6

  • Saha ziyaretleri için yeterince zaman ayrılmış mıydı? Sorusuna verilen yanıtlar

Evet                                        :20
Hayır                                      :6

  • Yapılan zaman akış planına ilişikin belirtilen hususlar

-   Saha ziyaretlerine ayrılan zaman daha verimli bir şekilde kullanılabilirdi. Yerel insanların böyle bir ziyarete karşılık verecek şekilde örgütlenmesi
-   Bölge hakkında bilgi-harita vs aktarmak
-   Sorunla karşılaşılmamıştır. Zamanı daha etkin kullanmaya biraz daha önem verilmeli
-   Çevrenin tanıtımı, tanınması için bir program yapılmalıdır.
-   . Plana uymak
. Planda yer verilen etkinliklerin her bir için (3 kişilik) yürütme kurulu oluşturmak
-   Saha ziyaretleri öncesinde detaylı bilgi verilebilir. Sunumlar daha önceden gönderilebilir
-   Görsellik hazırlıklar olsa daha aktif bir süreç yaşanabilirdi
-   Zaman akış planı içinde tutarlıydı. Ancak önceden katılımcılar tarafından hazırlanan yerel deneyimlerşn aktarılacağı sunumlar olmalı
-   Saha ziyaretleri öncesi arka plan bilgisi
-   Fikir alışverişine daha fazla zaman ayrılması

  • Toplantının konusu sizin için ne önem taşıyor? Toplantının konusu yeterli boyutta ele alınabildi mi? Eksik kalan boyutları nelerdir? Sorularına verilen yanıtlar

-   Yok edilmeye çalışılan küçük üreticiliğin nasıl ayakta kalabileceğinin arayışı içinde olunması önemli. Küçük üreticiliğin tasfiye edilmesi sürecinin nedenleri ve buna karşı önlemler yeterince tartışılmadı. Kırsalda genç nüfusun nasıl tutulabileceğinin tartışılması eksik kaldı
-   Konu yeterli boyutta tartışılmadı. Konu yerel boyutta tartışılırken Türkiye’de uygulanan tarım politikalarının eleştirisi ve müdahale olanakları eksik kaldı
-   Kırsal kalkınma ve küçük üreticinin korunması AB sürecinde tabii ki çok önem taşıyor. Söylenmesi gerekenlerin tamamının söylendiğini sanmıyorum
-   Kırsal alanın gelecekte ne olacağı, küçük üreticinin durumu açısından toplantının konusu çok önemliydi. Yeterli boyutta ele alındığını düşünüyorum.
-   Toplantının önemi benim için kırsal kalkınma ve kooperatifler alanında üreticileri bilgilendirmek daha doğru olacaktır. Ancak toplantının boyutu yeterli derecede ele alınmıştır.
-   Konu önemli ancak AB boyutunda tam olarak ele alınmadı. Daha fazla AB uygulamaları, belli konularda görsel dökümantasyon, alanlardan AB ülkelerinden tecrübe aktarma yapacak insanlar olabilir. Bir de toplantının genel odağı ve sonucundan beklenenler net değldi. Grubun odaklanmasında bu bağlamda yardım olmadı ve grup tartışmaları dağınıklaştı.
-   Yeni STK’ları tanımak; bilgi alışverişi, uygulama alanının tanımak önemliydi. Yöntem yeniden düşünülmeli.
-   Kırsal Kalkınma Girişimi başarılı geçmiştir. İçerik olarak zenginleştirilebilir. Etkin zaman kullanımı.
-   Toplantının ana konusu “küçük üreticiler” ise bu konu çok önemliydi. Ancak en başında bunun çerçevesi çizilmeye çalışılırken konu konuyu açtı tabii. Bu konuya odaklanmayı zorlaştırdı. Yine de iki gün fevkalade nitelikte tartışmalar sağlandı.
-   Küçük çiftçilerin günümüz koşulları içinde yaşamlarını sürdürmek için neler yaptığı, sorunları ve çözüm yolları bunları pratikte görmek önemliydi. Toplnatının konusundan çok yararlandım. Özellikle saha boyutunu görmek benim için çok yararlı oldu. Eksik bir boyut yok.
-   Konu seçimi yeterli idi. Yeteri kadar tartışıldı zaman elverdiği ölçüde. Üslup ve tarz konusunda grup bakışı eleştirilmeli.
-   Konu; bizim çalıştığımız ana alan ve seçilen küçük çiftçiler ana hedef grubumuz. Konunun daha zenginleştirilmesi ve farklı bakış açılarından fikir dinlenmesi mümkün oldu. Grubun geleceğine ilişikin tartışma daha sistematik yapılabilirdi.
-   Güncel ve geleceği yönünden önemli bir konu ele alınmış. Toplantı gündem özelinde gerektiğince ayrıntılı tartışmalarla yürütülemedi. “Nedir”, ve “Ne yapılmalıdır” soruları yeterince yanıtlanmamıştır.
-   Küçük üreticiliğin tarımdan etkilenme biçimi tartışılabilirdi. Topraksızlık ve örgütsüzlük konusu daha fazla ele alınabilirdi.
-   Toplantı ve tartışmalar doyucu olmuştur. Konular yeterince ele alınmıştır.
-   Toplantı konusuyla ilgili daha farklı yerelden katılımcılar olmalı. Kırsal kalkınma konusu tüm öğeleriyle ele alınabilmeli.
-   Çok önemli bir konuya ilişikin sivil insiyatifin oluşumu, aktivasyonu. Konu zenginleştitilebilir. Farklı alt başlıklar önceden oluşturlarak grup çalışması öncelikli olmalı.
-   Konu hayati önem önem taşıyor. Kendimi bildim bileli kalkınmışlık farkı (bölgesel) kafamı kurcalardı ve defalarca bu konuda yerelde akademik çalışmam oldu. Yerelden katılım daha fazla olmalıydı. Yöntemde eksiklikler vardı.
-   Küçük tarım işletmelerinin başarısı, geleceği ve başarısızlıkları konusunda doyurucu bilgler aldık. Kadınların temel sorunlarıyla iligli sunum önemliydi. Köylülüğün geleceği konusu eksik kaldı.
-   Tasfiye sürecinde küçük çiftçiliğin hayatta kalma olanakları, konusu zaman sınırları içinde iyi ele alındı.
-   Toplantıya daha hazırlık yapılması gerekir. Yeni katılımcıların her biri belli konularda hazırlık yapmalı.

  • Konuya ilişkin doğru konuşmacıların seçimi Önerilen farklı konuşmacılar

-   Konuşmacıların seçimi birbirini tamamlayan nitelikteydi. Ancak bu konuda farklı birikimileri olan konuşmacılar da olabilirdi.
-   Konuyu tartışmaya açmak için yeterliydi.
-   Konuşmacılar konusunda herhangi bir problem yoktu
-   Katılımcı konuşmacılardan müthiş haz duydum. Benim açımdan yeni bilgiler edindiğimi söyleyebilirim.
-   Katılanlar ve gelenler arasında tecrübeli insanlar vardı. Ancak toplantıda onların tecrübelerini aktaracak bir metod izlenmedi.
-   Tüm katılımcılar çok az sürede de olsa düşüncelerini yansıtabilmeli.
-   Mükemmeldi. Kırsalda kadın konusu biraz zayıf kaldı. Bu konuda akademisyen görüşü yanında uygulamadan aktarımlar (ve katılım) hoş olabilirdi.
-   Konuşmacılar doğru seçilmişti ancak farklı sesler de olmalıydı (kamu, uluslararası kuruluşlar)
-   İyi ve doyurucuydu
-   Konuşacılar iyi seçilmişti.
-   Alternatif kalkınma politikalarında çalışmalar yütüen kişilerin davet edilmesi
-   Prof. Dr. Korel Göymen
-   Daha fazla yerel uygulamacı, daha fazla teorisyen
-   Prof. Dr. Yakın Ertürk
-   AB Ülkelerinden benzer deneyimleri yaşamış kişiler kurumlar
-   Ziraat odası başkanı
-   Prof. Dr.Korkut Boratav
-   Dr. Asım Karaömerlioğlu
-   Dr. Zafer Yenal
-   Koray Çalışkan

  • Toplantıda gender boyutunun yeterince ele alındığına dair soruya verilen Yanıt olarak:

Evet                                                   : 10
Hayır                                                  : 11

  • Gender boyutu açısından daha iyi yapılabilecek neler olabilirdi?

-   Her bir tartışmanın içine gender boyutu eklenmeli
-   Saha ziyaretleri ve örnek uygulamalarda kadın aktörlerin daha ön planda katılımcılarla buluşması
-   Bölgesel sorunları tek tek irdelemek yerine genel bir bakış sunmakta yarar vardır
-   Kırsalda yaşayan kadınlarla iletişim kurulabilecek bir organizasyon düzenlenebilir
-   Konu başlığı şeklinde ele alınıp tartışılabilir.
-   Türkiye’de kadın haketinin kırsal kalkınmadan neden uzak olduğu analiz edilip çıktı olarak dağıtılmalı
-   Tartışılan konular toplumsal cinsiyet boyutu göz önünde bulundurularak katılımcılara “bayan” tanımlamasının neden kullanılmaması gerektiğini anlatmak.
-   Somut olarak bu konu programda fazla yer almadı. Bu başlı başına bir konu idi.
-   Gender ve kırsal kalkınma ilişikisi konusunda bir bölüm yararlı olurdu
-   Sahada bu konuda çalışan kişilerin katılımı ve katkıları sağlanabilirdi.
-   Genellikle kadın konusunda demode ve taraflı bir bakış açısı hakimdi.
-   Kadın temsilcilerin daha yoğun katılımı
-   Tarımsal üretimdki kadınların rolü ve sürece katılımlarının kanalları neler olabilir yeteince tartışılmadı.

  • Bu toplantıdan faydalanabildiniz mi?

Evet                                                   : 26
Hayır                                                  : 0

  • Hangi açıdan yararlanıldığı

-   Deneyim paylaşım açısından çok önemliydi
-   Deneyimler, bakış açıları, saha deneyimleri, paylaşımlar
-   Kırsal kalkınmacılarla tanışma fırsatı buldum
-   Başarılı/başarısız tarımsal işletmelerin dünü, bugünü ve yarını konusunda faydalı bilgiler edindim
-   Deneyim paylaşımı, sunumlar
-   Başarılı olduğu bilinen tarımsal kalkınma kooperatifleri yakından görmek, irdelemek imkanı buldum
-   Yeni STK temsilcilerini tanıdım. Ege yöresinde kooperatif faaliyetlerini ve deneyimlerini öğrendim
-   Bu alana saygı duyan insanlarla bir araya gelmek ve kendi fikrirlerin paylaşılması
-   Tarım alanında çalışan birçok isimle tanışmış oldum
-   Deneyimlerin paylaşımı
-   Çalışmak istediğim bir alan olduğu için farklı bakış açılarına sahip oldum
-   Her açıdan. Beklentilerimi karşıladı. Sadece bursiyerlerinizin tatil yapmaya gelmiş olmaları dikkatimi çekti. Bence öğrenecek çok şeyleri varken bu toplantı mekanını bu şekilde değerlendirmeleri pek tutarlı olmadı. Katılımları azdı.
-   Yeni STK’lar tanımak, Ege bölgesinde kırsal dönüşümü yerinde inceleme
-   Örgütlenme deneyimi paylaşıldı. Konu ile iligli temsilciler ile tanışıldı. Önceki toplantı dökümanları paylaşıldı.
-   STK’lar arası iletişim. Konulara faklı açılım
-   Tanışma
-   Ayırdına varmak (kişilerin, kuruluşların, sorunların...)
-   Kapasite gelişimi
-   STK temsilcileri ile tanışma
-   Grubun geleceğine ilişikin bazı önerilerin alınması
-   Zihin açmak, tekrar ve tekrar düşünmek, dinlemek, tanışmak, ilham ve ders almak açısından faydalandım.
-   Değişik fikir ve yaklaşımlar
-   Uzun süredir hiç görmediğim ve tanımadığım insanlarla karşılaşma fırsatı buldum. Birçok olumlu temasta bulundum.
-   Yeni kişiler ve kurum temsilcileri tanıdım.
-   Kooperatiflerin bölgede durumunu görmek açısından faydalıydı.
-   Kooperatiflerin işleyişindeki iyi ve kötü yönleri, tarımsal kalkınma deyince genelde sadece ekonomik kazanç yolları arandığını ve bu nedenle de nereden fon, kredi bulunabilir diye arayış içine girildiği ve bunun yanlış bir bakış açısı olduğunu  daha net görebildim.

  • Toplantının önemi

-   Somut durumun yereldeki yansımalarını ilk ağızdan öğrenme
-   Kırsal kalkınmaya duyarlı insanların bir araya gelerek bir güçbirliği oluşturması. Türkiye’deki bilgi becerilerin bilgi paylaşımı
-   Küçük üreticilerin sorunlarına dikkat çekildi.
-   İnsanların bir araya gelmesi, bilgi alışverişi, saha deneyimlerinden yararlanma
-   Kırsal kalkınma için çaba gösteren kişi/kurumlarla birlikte olmak, tartışmak, onları tanımak.
-   Üretimi arttırıp köyden kente göçü önlemek
-   Bu alanda çalışma yapanları tanımak, bilgi alışverişinde bulunmak önemliydi.
-   Yerel insiyatiflerin oluşumu, bir araya gelmesi ve tartışabilmesi.
-   Zaman akış planı içinde çok tutarlıydı. Ancak önceden katılımcılar tarafından hazırlanan yerel deneyimlerin aktarılacağı sunumlar olmalı.
-   Kırsal kalkınma alanında faaliyet gösteren STK’ları tanımak, yerel uygulamaları öğrenmek.
-   Kuruluşlar arası fikir alışverişin sağlanması, ortak fikirlerin ortaya çıkması.
-   Kırsal aklkınmacıların bilgi, deneyim, sorun paylaşımının önemi ortaya kondu
-   Grubun olgunlaşması yönünde adım atılması, katılımcı bir yöntem izlenmesi.
-   Paylaşım, haberdar olmak, gerektiği durumlarda ortak görüş oluşturmak için önemli
-   Sorunlara yaklaşım biçimi
-   Karşılaşma-tanışma
-   Bölgelerarası iletşimin ve deneyimin aktarımıi her bölgenin yapacağı çalışmalara ışık tutacaktır.
-   Kırsal alanla farklı açılardan ilgilenen kişi ve kuruluşların ortak bir zeminde bulunup tartışabilmeleri

  • Tekrarlanması gereken noktalar

-   Devlet politikalarının kooperatiflere bakışı
-   Çiftçi örgütlenmelerinin anlamı ve çiftçilerin sürece katılımlarının yol ve yöntemlerinin bulunması
-   Küresel tarım politikaları ve bunlara karşı mücadele yöntemleri
-   Kooperatif örgütlenmelerinin bugün nasıl örgütlenmesi gerektiği
-   Örgütlenme
-   Bu toplantıların tekrarlarının yapılması gerekir. Toplantı sonucunda basına bilgi, toplantı notlarının kitapçık haline getirilmesi önemlidir.
-   Bence bu tür toplantılar dah fazla insanları kaynaştırıcı, kendi tecrübelerini ortaya koymalarını sağlayan tarzda olmalı. Ders almak yerine karşılıklı öğrenme arzusu yaratmalı
-   Faaliyet devam etmeli
-   Saha gezileri çok önemli. Bu ziyaretler öncesi saha ile ilgili ön bilgi sağlanması önemli.
-   Grubun geleceğine ilişikin daha sistematik ve somut adımların atılması gerekir.
-   Kırsal kalkınmacılar neleri, nasıl yapmalidir
-   Gündemle ilgili çalışmalar yapan kuruluşların etkinliklerşnş (konu, başarı, sorun vb)
-   Kırsal kalkınmanın önemi
-   Örgütlenmenin önemi
-   Yerelin önemi
-   Dezavantajlı gruplara özel eğilim
-   Benzer bir toplantı 6 ay sonra farklı bir bölgede tekrarlanabilir.
-   Katılımcılar arası fikir alışverişi
-   Saha çalışması
-   Deneyimlerin paylaşılması
-   Farklı bölgelerin deneyimlerinden aynı yöntemle yararlanma
-   Yerel kalkınmanın önemi
-   AB politikaları
-   Tarım bakanlığının destekleri
-   Örgütlenme bilinci
-   Kırsal Kalkınma Girişimi’nin vizuonu-misyonu
-   Partik uygulamalardan elde edilen deneyimler
-   Saha gezisi ve gözlem ve değerlendirme yöntemleri tekrar gözden geçirilmeli. Daha uygun bir yöntem tercih deilmeli.
-   Süreler uzatılmalı
-   Sponsorlar bulunmalı
-   Girşimin tanıtımının yapılması, duyurulması lazım
-   Alan ziyaretleri için yöntem değişmeli. Başarı/başarısız gibi kritlerle değerneldirmek yerine uygulamalrdan öğrenmeyi ön plana çıkarmalıyız.
-   Mevzuat göndemli bir atölyeler çalışması
-   En iyi uygulama örneklerini belirli bir formatta tartışmak
-   Sosyal etkinlik çaısından zayıf oldu.
-   Bu gruptan politika çıkarmaya çalışmak, lobicilik hoş bir çaba ve egzersiz olabilir ama çok kafanın olduğu yerde tek söz çıkarmak zordur. Bu iddiada olmak grubu zayıf düşürebilir.
-   Katılımcıların bizzat kendi konularıyla ilgili tecrübelerini dinlemek isterdim. Buna fırsat verilmedi. Hatta toplantının başında bir tanışma yapılamadı.
-   Toplantıları buna göre her bölgede yapmak lazım. Kamu kurumlarından deneyimle şahsiyetler katmak ve mail grubu yaygınlaştırmak gerekir.
-   Devlet politikası olarak kırsalın boşaltılması düşünülürken, kırsal kalkınma değil kırsal kalkınmabilmenin direnme noktalarını tespit edebilmek



                       






EK 1:

HAYATTA KALANLAR SINIFININ” HAYATTA KALABİLME
OLANAKLARI ÜZERİNE…
(Ahmet SALTIK’ın anısına saygılarımla…)
Yücel ÇAĞLAR*
GİRİŞ
AB Üyelik Sürecinde Küçük Çiftçi/Köylünün Konumu, Sorun Alanları” başlıklı bir tartışma evreni, temelde altı boyutlu olarak oluşturulabilir:
i)                    Kimler kimdir?
ii)                  Nerelerde kimler ne durumdadır?
iii)                Nerelerde kimlere neler oluyor?
iv)                Nerelerde kimlere neler olacak ?
v)                  Nerelerde kimlere neler olmalıdır?
vi)                Nerelerde, kimler, neleri nasıl yapmalıdır ?
Açıktır ki, bu boyutlandırma faklı düzlemlerde yapılabilir: Sözgelimi; i) toplumsal ve kültürel, ii) teknik ve teknolojik, iii) ekonomik, iv) siyasal, v) ekolojik… Ek olarak; yine açıktır ki, hangi boyutları ele alınırsa alınsın bu boyutların içeriği, i) Dünya, ii) ülke, iii) bölge, iv) ürün ve v) işletme ölçeğinde farklı olabilecektir. Bu düzlemler kısmen ya da tümüyle kesiştirilebilir de. Çoğunlukla yapılagelen, her düzleme ilişkin sorgulamaların ötekilerinden ayrı olarak ele alınmasıdır. Yapılması gereken ise, söz konusu boyutların farklı düzlemlerin kesişme noktalarında tartışılmasıdır.
Öte yandan; nasıl yapılırsa yapılsın, her tartışma evreninde olduğu gibi, öncelikle kendi içinde tutarlı ve bir o denli de açık bir kavramsal çerçevenin oluşturulması ise yöntemsel bir zorunluluktur.
Bu bağlamda, söz konusu “kesişme alanlarının” yöre, dönem (zaman), ürün, işletme ve bunların bileşimi özelinde farklı içeriklere sahip olabileceğinin de gözden kaçırılmaması gerekmektedir.
Sözü edilen gereklerin yeterince yerine getirilmediği durumlarda tartışmaların, deyiş yerindeyse “gölge boksuna” dönüşmesi kaçınılmazdır.
Nasıl bir kavramsal çerçeve ?
Ülkemizde de gerektiğince tutarlı ve açık bir kavramsal çerçeve oluşturulmadan yapılagelen tartışmaların başında “köylülük” gelmektedir. Kimi nesnel nedenlerin yanı sıra tartışmalar sırasında yeterince özenli davranılmamasından kaynaklanan bu durumun olabildiğince aşılması gerekmektedir. Bu gereğin yerine getirilmesine yönelik tartışmalar sırasında;
·         “Köylülük” nedir ?
·         Tartışma konusu “köylülük” müdür,  “çiftçilik” midir?
·         Hangi “köylüden/çiftçiden söz edilmektedir?
·         Sınıflandırma için belirleyici değişken yalnızca ölçek midir?
·         Ne denli “küçük” olan “küçük köylü/çiftçi” sayılmaktadır, sayılacaktır?
sorularının öncelikle yanıtlanması zorunlu olmaktadır.
Özer OZANKAYA’ya göre “köy toplulukları”;  <<…genellikle tarımla uğraşan; içinde bulundukları toplum bütünüyle ortak çıkarları az olan ve sınırlı ölçüde eşgüdülmüş bulunan, birbirleri karşısında da güçlü özerklik eğilimleri gösteren; toplumsal çevreden çok doğal çevreyle yoğun ilişkilerde bulunan; birkaç düzine ile birkaç yüz arasında değişen sayıda haneden kurulu; belli ve özenle korunan sınırları bulunan topluluklardır.>>[i] Bu toplumbilimsel tanım temel alındığında, “köylülük” de hem belirli özelliklere sahip bir toplumsal kesim hem de bu kesime özel duyu, düşünce ve davranış biçimleri olarak açıklanabilir. Buna karşılık “çiftçilik” ise, bir etkinlik alanıdır ve bu alanda çeşitli tarımsal etkinlikler gerçekleştirilmektedir. Köylülerin çoğunluğunun öncelikli ve ağırlıklı uğraşları da tarımsal etkinliklerle ilgilidir; ancak, yalnızca tarımsal etkinliklere indirgenemez. Öte yandan, köylülerin “köy” sayılan yerleşmelerde yaşıyor olması, genel bir kural iken bu kural çiftçiler söz konusu olduğunda giderek daha da yaygın biçimde aşılmaktadır. Bu ayrımlara karşın, köylüler ile çiftçiler arasında en geniş ortak payda, tarımsal etkinliklerdir ve bu paydanın büyüklüğü de yer/yöre, ürün ve zaman değişkenlerine göre değişebilmektedir.  Bu saptamalardan hareketle, özellikle Türkiye koşullarında hem köylülerin hem de çiftçilerin en geniş paydasını oluşturan toplumsal kesimin “tarım üreticileri” olarak nitelendirilmesi, tartışmaları büyük ölçüde kolaylaştırabilecektir.
Açıktır ki, tarım üreticileri, farklı toplumsal yapısal özelliklere sahip sınıf ve katmanlardan oluşabilmektedir ve dolayısıyla da farklı üretim ilişkileri içinde bulunabilmektedir. Sözgelimi, sınıfsal olarak türdeş olmayan bu kesimler, temel üretim aracı olarak arazi alındığında*, aşağıda örneklenen  toplumsal sınıf ve katman ayrıştırması yapılabilir:
i) Arazi Mülkiyet Biçimi:
·         Arazi sahibi,
·         Kiracı (arazinin çoğu ya da azı kiralık;)
·         Ortakçı (ürüne ve/veya emeğe dayalı ortaklık vb)
ii) Tarımsal İşletme Büyüklüğü:
·         Küçük
·         Orta
·         Büyük
iii) Üretim ve Değişim İlişkilerindeki Konumları:
·         Toprak sahibi
·         Kapitalist çiftçi
·         Küçük meta üreticisi
·         İşçi
·         Tüccar, aracı-tefeci vb
iv) Varsıllık düzeyi yönünden;
·         Varsıl
·         Orta
·         Küçük
·         Yoksul
Ancak, böylesi bir tabakalandırmaya dayanak olabilecek ölçütler, her durumda; sözgelimi ülke, bölge, yöre ve ürün özelinde anlamlı ve geçerli olmadığı gibi, bu sınıf ve katmanların birbirleriyle kısmen ve/veya tamamen örtüştürülmelerine de yol açabilmektedir. Öte yandan, açıktır ki, yapılacak herhangi bir tabakalandırmada birbirinden ayrılacak sınıflar ve katmanlar arasındaki ilişkilerin ve çelişkilerin niteliği de ülkelere, bölgelere, yörelere ve ürünlere göre değişebilmektedir. Üstelik, bu değişme zamana göre de farklı biçim ve düzeylerde olabilmektedir. Ek olarak, yine açıktır ki, tarım üreticileri ile ilgili her türlü yaklaşımın söz konusu ilişkiler ve çelişkiler, dolayısıyla sınıflar ve katmanlar üzerindeki etkileri de yine ülkelere, bölgelere, yörelere ve ürünlere göre farklılaşabilmektedir.
Bu nedenlerle, yalnızca niceliksel ölçütler temel alınarak  “mekanik” sayılabilecek bir tabakalandırmayla yetinilmesi yerine toplumsal sınıf ve katmanların aralarındaki üretim ilişkilerinin niteliği temel alınarak yapılabilecek bir ayrım görece olarak daha anlamlı sorgulamalara/çözümlemelere olanak verebilecektir. Dolayısıyla, anlamlı bir çözümleme yapılabilmesi için, Boratav’ın önermesine uygun olarak; i) dolaysız üreticilerin kullandığı üretim araçlarını edinme biçimi; ii) artı-ürüne el konulma sürecinin niteliği göstergelerinden yararlanılması gerekmektedir[ii].
Durum nedir ?
En son 2001 tarihleri yılında gerçekleştirilen 7. Genel Tarım Sayımı verilerine göre Türkiye’de tarımsal yapının 2000’li yılların başındaki genel toplumsal görünümü, şöylece çizilebilir:
·      Tüm köyler ile nüfusu 25.000’den az olan il ve ilçe merkezlerinde 4,1 milyon hane 221,5 milyon dönüm arazide tarımsal etkinliklerle uğraşmaktadır (Buralardaki tüm hane sayısının % 66,4’ü ve tüm arazinin de % 33,1’i).
·      Haneler arasında tarımsal etkinliklerle uğraşma oranı, tarımsal  bölgelere göre önemli ölçüde değişmektedir. Sözgelimi, tüm hanelerin içinde tarımsal etkinlikte bulunma oranının en yüksek olduğu bölge Kuzeydoğu (% 80,8) ve en düşük olduğu Bölge ise Marmara’dır (% 43,5)’dur.
·      Nüfusunun % 35’i tarımsal üretimin ağırlıkta olduğu kırsal yerleşmelerde yaşamakta, çalışan nüfusun yaklaşık %36’sı tarımsal etkinliklerle uğraşmaktadır.
·      1991-2001 döneminde, toplam arazinin % 0,9’unda kullanım amacı/biçimi değişmiştir: Değişikliğin yüzey olarak %64’ü tarım, %7’si koruluk ve orman arazilerinde gerçekleşmiştir. Öyle ki, değişikliğe uğrayan tüm arazinin %29’u; değişikliğe uğrayan tüm koruluk ve orman arazisinin ise %16’sı artık yerleşme alanı ve turizm amacıyla kullanılmaktadır.
·      Ülke genelinde işletme genişliği ortalama 61 dönüm iken Rize’de 11,5, Şanlıurfa ise 194,9 dönümdür. Ek olarak; tarımsal işletmelerin kullandıkları araziler ortalama olarak 4 parçalıdır ve her parçanın ortalama genişliği de 15 dönüm dolayındadır.
·      50 dönümden küçük işletmeler sayı olarak tüm işletmelerin % 64,8'ini oluşturmakta; tüm arazinin ise % 21,3'ünü kullanmaktadır. Buna karşılık 500 dönümden daha geniş arazileri kullanmakta olan işletmelerin sayısal payı % 0,7 iken arazi payları % 11,4’tür.
·      1991-2001 döneminde, 50 dönümden küçük ve 500 dönümden büyük işletmelerin hem sayıları ve hem de kullandıkları arazilerin genişliği yaklaşık % 4 oranında azalırken 50-499 dönüm genişliğindeki kümede hem işletme sayısı hem de toplam arazi miktarı artmış tarımsal işletmelerin sayısal olarak en çok yoğunlaştığı 20-49 dönüm arazi kullanan işletmelerin oranı 1991’de % 32,1 iken 2001’de 31,5 olmuştur.
·      Yalnızca kendi arazisini işleyen işletmeler tüm işletmelerin % 81,3’ünü oluştururken arazilerin de %74’ünü kullanmaktadır. Yalnızca kendi arazisini işleyen işletmelerin en fazla olduğu bölge % 90,2 ile Güneydoğu iken, en düşük olduğu bölge % 70,2 ile Marmara Bölgesi'dir.
·      Hasat, arazilerin % 87,7'sinde kiralanan biçerdöverlerle yapılmakta, % 2,5’inde de biçerdöverler ortaklaşa kullanılmaktadır. İşletme mülkiyetindeki biçerdöverlerle hasat yapılan arazi oranı ise yalnızca % 9’dur. Öte yandan; arazinin % 58,5'i mülk, % 33,3'ü kiralanmış, % 5,5'inde ortak, % 2,8’inde de akraba ya da komşulardan ücretsiz olarak sağlanan traktörlerle işlenmiştir.
·      Arazilerin % 72,4’ünde hem bitkisel üretim hem de hayvancılık, % 27,8'ünde yalnız bitkisel üretim ve % 0,23'ünde de yalnızca hayvancılık yapılmaktadır.
·      Tarımsal işletmelerde yalnızca tarımsal etkinlikte bulunan kişilerin oranı % 86,3 iken tarımsal etkinliklerin yanı sıra başka etkinliklerde de bulunabilen kişilerin oranı ise % 6,8'dir.
·      Yalnızca tarımsal etkinlikte bulunan kişilerin % 64,5’i ücretsiz aile bireyleri; % 34,1’i kendi adına çalışan kişilerdir.  Bu kişilerin yalnızca % 0,7’sini “işveren”; % 0,6’sı geçici olarak gündelikle işlendirilenler ve % 0,05’i de “ücretle” çalıştırılan kişilerdir. Kadın erkek ayrımı yapıldığında bu oranlar önemli ölçüde değişmektedir. Sözgelimi; ücretsiz aile işçiliği oranı yalnızca tarımsal etkinlikte bulunan kadınlar arasında % 92,8 iken erkekler arasında % 57,1’dir.
·      Türkiye’de tarım üreticilerinin örgütlenme yapısı son derece parçalı ve karmaşık bir görünüm sergilemektedir:  Orta ve büyük çiftçilerin egemen olduğu ziraat odaları ve üst örgütü Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin yanı sıra her tarımsal sınıf ve katmandan “üreticilerin” örgütlenebildiği devlet güdümlü kooperatif birlikleri, ürün ve işlev temelinde örgütlenen kooperatif ve birlikleri, dernekler ve vakıf olarak etkinlikte bulunan 12 bin dolayında “üretici” örgütü bulunmaktadır. Ayrıntılı dökümü aşağıdaki çizelgede sergilenen bu örgütlerde, çoğu yinelemeli olmak üzere 8,9 milyon “üreticinin” örgütlendiği öne sürülmektedir:

Örgütlerin Niteliği
Örgütlerin
Sayısı
Üye Sayısı
Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
5 536
709 613
Sulama Kooperatifi
2 248
266 268
Su Ürünleri Kooperatifi
421
22 660
Pancar Ekicileri Kooperatifi
31
1 620 430
Tarım Kredi Kooperatifler
2 281
1 557 817
Tarım Satış Kooperatifleri
340
664 419
Tütün Tarım Satış Kooperatifler
68
33 000
Ziraat Odaları
642
3 800 000
Çiftçi Dernekleri
539
230 000
TOPLAM
12 103
8 904 2004
Kaynak: “II. Tarım Şurası X. Komisyon Tarımsal Örgütler ve Örgütlenme”, II. Tarım Şurası Çalışma Belgesi, 29 Kasım-01 Aralık 2004, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Ankara
Bu saptamalardan hareketle Türkiye’de tarım üreticilerinde egemen üretim biçiminin “küçük meta üretimi” olduğu söylenebilir.
Bilindiği gibi, bu üretim biçiminde üreticiler çoğunlukla kendi arazisinde, kendi üretim araçlarıyla yine çoğunlukla ya da tümüyle pazar için üretim yapmakta, aile işgücünün yanı sıra ücretli işgücünden de yararlanabilmektedir. Bu üretim biçimin Türkiye’ye özgü genel özellikleri şöylece sergilenebilir:
·         Arazilerin doğal koşulları ile Anadolu’daki toplumsal, dinsel ve siyasal ilişkilerin ve çatışmaların yanı sıra devletin çeşitli biçim ve düzeylerdeki “destek” uygulamaları, böylesi bir üretim biçiminin varlığını yakın zamanlara değin sürdürmesine yol açmıştır.
·         Ormanlar ve otlaklar gibi kamusal varlıkların mülkiyet ve yönetim yapılarında kararlılığın sağlanamaması, özellikle küçük meta üreticisi köylüler ile yoksul köylülere gereksinme duydukları doğal kaynaklarını, bu arada da arazileri edinebilmelerini kolaylaştırmaktadır.
·         Küçük meta üretim biçimi, genel olarak yavaş da olsa çözülmekte; tarımsal üretim geçimlik düzeylerde/biçimlerde bile yapılamadığı yörelerde ve/veya ürünlerde ortadan kalkmaktadır.
·         Kırsal yerleşmelerin iç ve dış pazarlara açılmasının alt yapısal koşulları büyük ölçüde tamamlanmış; dolayısıyla, bu alana yönelik yatırımlar azaltılmış; böylece, emeğin daha ucuz ve kolay sömürülebileceği kentsel yerleşmelere akım hızlandırılmış ve sürekli kılınmıştır.
·         Çoğunlukla, küçük meta üreticilerinin örgütlenebildikleri “tarımsal kalkınma kooperatifleri,” sayıları ve kayıtlı görünen üye varlığına karşın, tarım politikaları üzerinde etkili olabilecek bir güce sahip değildir ve çok büyük bir çoğunluğu da, deyiş yerindeyse “tabela kuruluşlardır”. 1970’li yıllarda giderek siyasal bir güce erişen Köy Kalkındırma Kooperatifleri ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifleri Merkez Birliği (KÖY-KOOP) ise, 12 Eylül Darbesi’nin yaptığı yıkımı henüz onaramamıştır. Bu bağlamda, “orman köylülerinin” örgütlendikleri kooperatiflerin üst örgütü olan Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliği’nin (ORKOOP), ormancılık sektörünün de sağladığı desteklerle, varlığını sürdürebilecek bir yapıda olduğu söylenebilir.
·         Tarım işçiliği”, çeşitli yönlerden başlı başına bir sorun alanıdır: Sözgelimi, “gerçek” tarım işçilerinin çoğunluğunu oluşturan gezici/geçici işçiler hemen hemen hiçbir örgütlülük içinde değildir. Sendikal olarak örgütlenebilenlerin tümüne yakın bir kısmını ise çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında işlendirilenler oluşturmaktadır.
Neler oluyor ?
Bilindiği gibi, tarım politikaları ve dolayısıyla da tarımsal yapılarda, özellikle 1980’den sonra hem dünya genelinde hem de Türkiye özelinde yaşamsal önemde değişiklikler olmuştur. Açıktır ki, bu değişikliklerin gerçekleştirilmesine yönelik araçlar ve öncelikleri dönemlere, ülkelere, ürünlere, toplumsal sınıf ve katmanlara göre farklılaşmaktadır.
 Bu nedenle, “Neler oluyor?” sorusu bu bağlamda, 1980 sonrası için ve tartışma konusu yönünden temel nitelikte olanları göz önünde bulundurularak yanıtlanmaya çalışılmıştır.
·           1980 sonrasında gündeme gelen ekonomik ve siyasal değişme ve gelişmeler, az gelişmiş ülkelerin çoğunluğunun bağımlılıklarını daha da yitirmesine yol açmıştır. Öyle ki, bu ülkelerde, bu kapsamda da Türkiye’de tarımsal, daha genel bir söyleyişle kırsal politika, strateji ve projeleri neredeyse tümüyle Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, Avrupa Birliği vb ülkelerarası çeşitli kuruluşların, ülkelerarasında bağıtlanan serbest ticaret anlaşmalarının yönlendirme ve desteklemeleriyle geliştirilebilir ve uygulanabilir olmuştur ve yabancılaşma her alanda hızla yaygınlaşmaktadır*.
·         Farklı kişi, kurum, kuruluşlar tarafından farklı öncelik ve tekniklerle çoğunluğu dış destekli çok sayıda ülkesel, bölgesel, sektörel “plan”, “proje” “strateji” vb belgeler hazırlanmakta ve uygulanmasına çalışılmakta; bütüncül politikaların, stratejilerin geliştirilmesi, planlamaların yapılması ve uygulanması ise giderek gündemden çıkarılmaktadır.
·         İlgili/uygun kamu kurum ve kuruluşları tarafından geliştirilen ve uygulanan bütüncül ülkesel, bölgesel ve sektörel politikalar yerine herhangi bir sorun özelinde etkinlikte bulunan vakıf, dernek, kooperatif, birlik vb demokratik kitle örgütlerinin çoğunlukla dış destekli projeleri çeşitli yollarla desteklenmektedir. Öyle ki, artık, yalnızca bu türden desteklerden yararlanmak amacıyla dernek, vakıf, kooperatif vb örgütler kurulabilmekte; dahası, bu süreç, destek sağlayan ülkelerarası kuruluşların da yönlendirmesiyle devlet tarafından da çeşitli destekler sağlanabilmektedir.
·         Türkiye’de olduğu gibi, az gelişmiş ülkelerde,  dünyadaki ve ülkedeki genel ekonomik politikalardan büyük ölçüde soyutlanmış “kırsal kalkınma”, “yoksulluğu azaltma”, “Bölge Planlama” vb yönelimler; “dezavantajlı gruplar”, “yerel halk”, “toplumsal dışlanmışlık”, “katılım”, “bilge tarım”, “yerel kalkınma” vb söylemler yaygınlaştırılmakta; böylece, sorunun siyasal temellerine yabancılaşılmasını büyük ölçüde kolaylaştıran “yeni” özerk alanlar yaratılmaktadır.
·         Bir yandan, tarımsal üretim ilişkilerinin kapitalistleştirilmesine ve bu doğrultuda da şirketleştirilmesine bir yandan da küçük meta üretiminin en azından varlığını sürdürebilmesine, ağırlıkla da her alanda ülkesel ve ülkelerarası pazarlara bağımlı kılınmasına yönelik çok boyutlu politikalar geliştirilmekte ve uygulanmakta; bu doğrultuda çok sayıda hukuksal ve kurumsal düzenleme yapılmaktadır. Sözgelimi; Dokuzuncu Kalkınma Planı, Tarım Stratejisi 2006-2010, 5488 sayılı Tarım Kanunu,  5363 sayılı Tarım Sigortaları Kanunu, Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu, Tohumculuk Kanunu, Tarım ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, Tarım satış Kooperatifleri Birlikleri Hakkında Kanun, Tütün Kanunu vb bu düzenlemelerin başlıcalarıdır.
·         Tarımsal üretim+başta gıda olmak üzere tarım ürün işleyen kökenli sanayi+tarımsal girdi üreten sanayi+ticaret tümleşmesi yaygınlaşmakta; tarımsal üretimde sermaye yoğunlaşmaktadır.
·         Tarım sektörünün toplam yatırımlar içindeki payı ilk Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde % 14 dolayında iken bu oran, düzenli bir azalışla, 1990’lı yılların sonunda % 2,2 olmuştur. Öte yandan, yatırım teşvik belgelerinin sektörel dağılımına bakıldığında da, tarım sektörünün teşviklerden aldığı pay, 1990 yılındaki %16,6’lık düzey dışında, 2000’li yıllarda %1-2 gibi çok düşük bir düzeyde kalmaktadır.
·         Ülke içi ve ülkelerarası tarımsal ürün ve girdi ticareti sınırsızca serbestleştirilmekte; sözleşmeli üreticilik giderek yaygınlaştırılmaktadır.
·         Dış ticaret hadleri az gelişmiş ülkeler, iç ticaret hadleri ise tarım üreticileri zararına gerçekleşmektedir. Öyle ki, Boratav’a göre Türkiye’de, 1998 yılında 100 olan tarım/sanayi fiyat makası, 2005 yılında 65,6 ve 2006 yılında da 61,1 olmuştur.[iii]
·         Tarım üreticilerin örgütlülük düzeyi düşmekte/düşürülmekte, var olan örgütlülüğün bölünerek güçsüzleşmesinden başka sonuç vermeyen “yeni” örgütlenme biçimleri gündeme getirilmektedir.
·         Tarım üreticileri, köylülük bilimsel ve entelektüellerin ilgi alanından çıkmaktadır.
Tarım arazileri daralmaktadır: i) Öteden beri tarımsal üretim yapılan araziler terk edilmektedir; ii) tarım arazileri tarım dışı amaçlarla kullanılmaktadır (sanayi, alt yapı, “arsalara” dönüştürülmektedir. Öyle ki, “orman” sayılan alanlardaki artışlar bile çoğunluğunun terk edilen tarım arazilerinin “ormanlaşmasıyla” açıklanmaktadır
·         Konuyla ilgili çeşitli kaynaklar,  özellikle 2000’li yıllarda “tarımsal işlendirmenin” hem oransal hem de mutlak değer olarak azaldığını ortaya koymaktadır. Sözgelimi Boratav’a göre; “1998-2002 arasında hem istihdamın düzeyi hem de çalışanların faal nüfus içindeki payı düşmüş(tür.)…İstihdam aşınmasında en ağır yük tarım sektörüne yıkılmıştır. 1998-2007 arasında tarımsal istihdamdan kopan emekçilerin sayısı 3,4 milyon AKP’li yıllarda ise 1,9 milyondur. Bu boyutta bir daralma, ekonomik yapıda modernleşme olarak değil sadece bir toplumsal çöküntü olarak yorumlanabilir.[iv]
Ne olacak?
John BERGER’e göre;
<<…köylülük her yerde tek bir hayatta kalanlar sınıfını oluşturuyor. Oysa 150 yıldan beri köylülüğün bu hayatta kalma gücü teorisyenleri hep boşa çıkardı. Bugün hala dünya nüfusunun yarısından fazlasının köylülerden oluştuğu söylenebilir, fakat bu daha da önemli başka bir gerçeği gizliyor. Tarihte ilk defa bu hayatta kalanlar sınıfının hayatta kalmama ihtimali ortaya çıkmış durumda.>>
Boratav da, hanehalkı anketlerindeki verilere göre 1998’de 9,1 milyon olan tarımsal istihdamın 2006’da 6,1 milyona düşmüş olmasından hareketle “Türkiye toplumu köylülüğün tasfiye süreci içinden mi geçiyor?” sorusunu sormaktadır. Evet, hem dünya genelinde hem de Türkiye özelinde “köylü” nüfus hızla azalmaktadır ve azalmasını sürdürecektir*[5]. Ancak,  bu süreç, ülkeler, ürünler ve tarım üreticilerinin çeşitli sınıf ve katmanları özelinde farklı düzeneklerle, farklı düzey ve biçimlerde işlemektedir. Konu yukarıda başlıcalarına değinilen gerçekleşmelerden hareketle Türkiye özelinde ele alındığında, orta dönemde ülkemizde de;
i)                    feodal işletmelerin kapitalist işletmelere dönüşme süreci hızlanacaktır;
ii)     tarım üreticilerinin pazar için üretim yapamayan kesiminin bir kısmı küçük meta üreticilerine dönüşürken çok daha büyük bir kısmı giderek tümüyle ortadan kalkacaktır.
iii)   tarım üreticilerinin küçük meta üreticisi konumundakilerin bir kısmı olumsuz arazi koşulları,  düşük verimlilik düzeyleri, tarım dışı etkinliklere yönelim vb nedenlerle hızla ortadan kalkar ve/veya başka toplumsal konumlara geçerken küçük bir kısmı kapitalist işletmelere dönüşebilecek, ancak, çok daha büyük kısmı ise varlığını sürdürebilecektir.
Öte yandan, küçük meta üreticilerinin varlıklarını sürdürebilmesi yalnızca bu üretim biçiminin içsel dinamiklerinden kaynaklanmaktadır: Küçük meta üreticilerinin varlıklarını sürdürebilmesi, ülkelerarası ve ülkesel sermayenin de desteklediği bir olgudur. Sözgelimi, Katılım Öncesi Yardım Aracı Kırsal Kalkınma (IPARD) Programı (2007-2013)’nda belirtildiğine göre;
ü  Sadece geçimlik tarım işletmelerinin rekabetçi bir tarım sektörü içinde yer alması zor görülmekle beraber yarı geçimlik işletmelerin de büyük bir bölümü modern piyasa ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Verimlilik düşük, gelirler yetersizdir fakat yine de rekabetçi olmaya müsait belirli bir potansiyel mevcuttur.”[v]
ü  “…modernize olmuş sektörler için AB standartlarına uyumun sağlanması daha kolay olmasının yanı sıra geçiş aşamasındaki orta dilimdeki çiftlikler için de desteklerin sağlanmasının önemli ve stratejik bir adım olması beklenilmektedir. Diğer taraftan geçimlik tarım işletmeleri için destek verilmesi öngörülmemektedir.”[vi]
Çünkü küçük meta üreticileri;
i)       Ülkelerarası ve ülkesel tarımsal girdi üreticisi tekeller için geniş ve devamlı pazar oluşturabilmektedir;
ii)     başta gıda olmak üzere tarımsal ürünü hammadde olarak işleyen sanayiler için risksiz hammadde sunucuları olabilmektedir,
iii)   gerektiğince etkili biçimde örgütlenemedikleri ve siyasallaşamadıklarında özellikle sağ siyasal oluşumların geniş ve devamlı destekçisi bir toplumsal taban sağlayabilmektedir,
Öte yandan, bu bağlamda, DB ve AB’nin son yıllardaki “kırsal kalkınmacı” girişimlerinin ve bu doğrultudaki desteklerinin, temelde, tarımda küçük meta üretim biçimin, dolayısıyla da küçük meta üreticilerinin yaygınlaştırılması ve/veya devamlılığını sağlama amacının bir ürünü olduğu da öne sürülebilir.
Neler yapılmalıdır ?
Türkiye’de “köylü hareketleri” geleneği yoktur; kimi dönemlerde gündeme gelenler ise taban fiyatlarının düşük tutulması vb sorunlu bir uygulama özelinde gösterilen geçici “demokratik” tepkilerdir; ne “sürdürülebilirdir” ne de siyasaldır. Bu alanda, en son olarak 2007 yılında gerçekleştirilen mitingler, yürüyüşler vb etkinlikler ile sonrasındaki gelişmeler bu gerçeği açıklıkla ortaya koymaktadır. Oysa, hem Dünya genelinde hem de Türkiye özelindeki gelişmeler tarım üreticilerinin ülke, bölge, ürün ve işletme özelinde içinde bulundukları sorunların temel nedeninin;
i)                    yetersiz ve etkisiz örgütlenme ile
ii)     gerektiğince siyasallaşamama
olduğunu açıklıkla ortaya koymaktadır.  Bu nedenlerle öncelikle yapılması gerekenlerin bu boyutlarıyla tasarlanması ve yaşama geçirilmesi zorunlu olmaktadır
i)        Örgütlenme:

Bu bağlamda aşağıdaki soruların yanıtlanması yöntemsel bir zorunluluktur:
·         Öncelikle hangi yörede ve etkinlik alanında hangi tarım üretici sınıfının ve/veya katmanının örgütlenmesi/ örgütlendirilmesi gerekmektedir?
·         Öncelikle örgütlenmesi gerekli görülen tarım üreticisi sınıf ve/veya katman için ne türden bir örgütlenme gerekecek /uygun olabilecektir?
·         Öncelikle örgütlenmesi gerekli görülen tarım üreticisi  sınıf ve/veya katman için gerekli/uygun bulunan örgütlenme;
           kimler tarafından,
           nasıl bir stratejiyle,
           hangi ilkelerle
    gerçekleştirilebilir / gerçekleştirilmelidir ?
·         Öncelikle örgütlenecek tarım üreticisi sınıf ve katmanların öteki  emekçi sınıf ve katmanlarla birliği için nasıl bir strateji izlenecektir ?
·         Geliştirilecek örgütlenme/örgütleme ve birlik stratejilerinin gerçekleştirilebilmesi için var olan olanaklar ve kısıtlar ile orta dönemde gündeme gelebilecek tehditler ve fırsatlar nelerdir ?
·         Nerede, hangi tarım üreticisi sınıf ve/veya katman için ne türden siyasal savaşım donanımı (kişi, veri, bilgi, yayın, örgütsel birim, etkinlik biçimi, söylem vb) gerekmektedir?

ii)      Siyasallaşma
Tarım üreticilerinin türdeş olmayan son derece dinamik sınıfsal yapısı, genel olarak siyasallaşma sürecinin güçleştirmektedir. Bu güçlükler, Türkiye özelinde, görece olarak daha da artmaktadır. Yapısal çeşitlilik, küçük meta üreticilerinin kültürel ve davranışsal özelliklerinin niteliği, tarım sektörünün öteki sektörlerle etkileşimi vb nesnel koşulların yanı sıra soruna yaklaşım biçiminden kaynaklanan bu güçlüklerin aşılması gerekmektedir. Bu gereğin rastlantısal değiniler ve etkinliklerle yerine getirilebilmesi ise olanaksız; en azından, toplumsal ve siyasal maliyeti son derece yüksek bir sorumluluk alanıdır. Tarım üreticilerinin sorununun geçmişte olduğu gibi şimdilerde de, sınıf temelli siyasal hareketlerin gündemine taşınması; emekçi sınıf ve katmanların birliğinin kalıcı biçimde sağlanabilmesinin öncelikli koşuludur. Bu koşulun yerine getirilmesini amaçlayan kısa ve orta dönemli hedeflerin ortaya konulması, bu hedeflerin gerçekleştirilmesine yönelik politika ve stratejilerin geliştirilmesi, giderek, eylem programlarının oluşturulması, bu doğrultuda uygun örgütlenmelerin gerçekleştirilmesi, yerine getirilmesi herhangi bir gerekçeyle ertelememesi gereken bir sorumluluktur.



[1] Dr. Yücel Çağlar’ın sunumunun tamamı EK 1 olarak verilmiştir.
[2] Olcay Bingöl’ün sunumunun tamamı EK 2 olarak verilmiştir.
[3] Dr. Ayşe Gündüz Hoşgör’ün metni bu raporla birlikte ayrıbirPDF dosyası olarak katılımcılara gönderilmektedir.
[4] Girim Grubunun bir araya geliş ve geliş sürecini aktaran metni EK 3 olarak bu raporun sonunda bulabilirsiniz..
* Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği Üyesi; İletişim: oduncugil@yahoo.com
* Bu, gerçekte, son derece eksik bir yaklaşımdır; çünkü, iş araç ve gereçlerinin mülkiyet ve kullanım biçiminden kaynaklanan toplumsal yapı farklılıklarının gözden kaçırılmasına yol açabilmektedir.

* Yüksek Planlama Kurulu’nun 30 Kasım 2004 tarihinde benimseyip Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na gönderdiği “Tarım Stratejisi 2006-2010” adlı belge bu gerçeği de açıklıkla ortaya koymaktadır. Sözgelimi; “Avrupa Birliği Ortak Tarım ve Balıkçılık Politikalarına Uyum ve Dünya Ticaret Örgütü Tarım Anlaşması esas alınacaktır.” anılan belgenin temel ilkelerinden birisi olarak belirlenmiştir. “Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi” ise, Yüksek Planlama Kurulu’nun 2006/1 sayılı kararında belirtildiğine göre; “AB ile müktesebat uyumu ile ekonomik ve sosyal uyumun sağlanması çerçevesinde, kırsal kalkınma faaliyetlerine bütüncül bir politika çerçevesi oluşturmak, ulusal ve uluslararası kaynaklarla finanse edilecek kırsal kalkınma program ve projelerinin hazırlanması ve uygulanmasında ilgili kesimlere perspektif sağlamak, 2006 Yılında hazırlanması ve uygulamaya konulması öngörülen ‘Ulusal Kırsal Kalkınma Planı’na esas teşkil etmek …” amacıyla hazırlanmıştır. Ayrıca, Katılım Öncesi Yardım Aracı Kırsal Kalkınma (IPARD) Programı (2007-2013) adlı belgenin de, “AB’nin Ortak tarım Politikası, Kırsal kalkınma politikası ve ilgili politikalarının uygulanması ve yönetimi için uyum hazırlıklarını…” desteklemek için hazırlandığı“Giriş” kısmında açıkça belirtilebilmiştir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından diğer kamu kuruluşları ile yakın işbirliği halinde, yerel kuruluşlar, sosyal, ekonomik ve çevresel ortaklar, sivil toplum kuruluşları, bilgi merkezleri ve üniversitelerin de görüşleri alınarak…” hazırlandığı belirtilen bu belgede şu açıklamalar da yapılmaktadır: “Kırsal Kalkınma Bileşeninin amacı politika geliştirme  ve Topluluğun Ortak Tarım Politikası’nın uygulanması ve idaresi için hazırlıkların tamamlanmasını desteklemektedir.  

*Tarım, maişet amaçlı bir sosyal yardım alanı olmaktan çok stratejik rekabete dayalı iktisadi bir sektördür” diyen Tarım ve Köyişleri Bakanı Bakan Mehdi EKER’in 20 Mart 2008’de kamuoyuna açıkladığı Tarımda Vizyon 2008-2012 adlı belgede, tarımsal istihdamın % 19’a düşürüleceği de belirtilmektedir.



[i] Özer OZANKAYA, Toplumbilim Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu yayınları, Ankara, 1975
[ii] Korkut BORATAV, Tarımsal Yapılar ve Kapitalizm, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, 1980, s: 11-17
[iii] Korkut BORATAV; “Köylülüğün Tasfiyesi mi?”, soL Gündelik gazete, 13 Mayıs 2007.
[iv] Korkut BORATAV, “AKP’li Yıllarda Halk Sınıfları”, soL Gündelik gazete, 13 Mayıs 2007.
[v] TC Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Katılım Öncesi Yardım Aracı Kırsal Kalkınma (IPARD) Programı (2007-2013), s: 159.
[vi] A.g.y, s: 160.




































EK 2:
Küçük üretici/çiftçilere ilişkin Küresel, AB, Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Bankası Politikaları


                        Olcay Bingöl  KEÇİ (Kentlilerin Çiftçilerle Dayanışma İnsiyatifi)

Tarım sektöründe dış ticaret serbestliği, korumacı politikaların tasfiyesi, uluslararası anlaşmalar ve özelleştirme temelinde gerçekleştirilen uygulamalardan milyonlarca insanın doğrudan etkilendiği söylenebilir.
Ortaya çıkan bu sistem yeni bir dünya düzeni olma iddiası ile örgütlenme içine girer.  Küresel kapitalizmin egemen güçleri bütün bir dünya toplumu adına, onlara rağmen belirleme ve konuşma hakkını elinde tutma çabalarına girişir.
Küresel kapitalizme özgü yeni misyonlar yüklenmiş olan dinamikleri; IMF, Dünya Bankası, DTÖ ve Avrupa Birliği'nin  uluslararası politikaları ile biçimlenen tarım politikaları; küçük işletmeye sahip olan çiftçileri ve %30 dolayındaki topraksız kırsal nüfusu etkilemekte ve bunları yoksulluğa, işsizliğe, kente göçe ve sigortasız çalışmaya zorlamaktadır.
 Özellikle, kendi toprağını işleyen küçük işletme sahipleri, tarım işçileri, kiracılık-ortakçılık yapanlar, çobanlar, küçükbaş hayvancılıkla uğraşanlar yoksulluktan daha fazla etkilenmekte, ulus aşırı şirketlere yem olmaktan kurtulamamaktadır.

Bu noktada küresel kapitalizmin ana dinamiklerini sayarken Avrupa Birliği ve politikalarından öncelikle bahsetmek istiyorum. AB dünyanın ekonomik ve siyasi gidişatına yön verenler arasında ve IMF'nin yönetiminde %29,88'lik bir paya sahip ve doğal sonuç olarak IMF'nin TR'ye uygullattığı programları da desteklemekte.

Aynı zamanda tarihsel bir bilgi daha eklemek istiyorum:
1944 yılında IMF ile birlikte Dünya Bankası da kurulur ve Bankaya üyelik IMF'ye üyeliğe bağlı kılınır. Dünya Bankası kredi verdiği ülkelerin toprak mülkiyetine ilişkin yasal düzenlemelerinin yapılmasına destek sağlar. IMF ile olan görev paylaşımına göre Dünya Bankası ekonomik reformları, IMF ise yapısal reformları destekler.
Dünya Bankasının ülkelerle yaptığı anlaşmalardaki yaptırımcılığında IMF, DTÖ, AB, OECD gibi odaklardan destek alarak ülkelerin politikalarına müdahele etmektedir.

Avrupa Komisyonu tarafından açıklanan 2001 İlerleme Raporu'nda “sübvansiyonlar kaldırılmalı, AB'de olduğu gibi doğrudan gelir desteğine geçilmelidir” denmekte. Aynı raporda ve bir önceki yıla ait raporda yani 2000 yılı raporunda ise özelleştirmelerin hızla yapılması önerilmektedir.

Türkiye'de de 24 Ocak Kararları ile IMF ve Dünya Bankası marifetiyle ithal ikameci politikalarda serbest piyasaya dönüş yapılmış ve diğer sektörler gibi tarımın da serbest piyasa içine alınması sağlanmış. Bunu sağlayabilmek için de (Et Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu ve Yem Sanayisi gibi Kamu İktisadi Teşebbüslerin özelleşt,r,lmesi gerçekleştirilmiştir. Sonucunda 80 milyon olan hayvan sayımız 41 milyona geriledi ve hayvansal ürünlerde kendimize yetemez hale getirildik.
Avrupa Birliği'nde tarımsal üretim Ortak Tarım Politikası ile yürütülür. Şu anda varolan Ortak Tarım Politikası (CAP) tartışılmakta ve 2013 yılına kadar değiştirimesi için müzakereleri sürmekte. Zira son zamanlarda yapılmış reformlar pazarın serbestleştirilmesi yönünde olmuştur.
Her ne kadar Avrupa Birliği üyesi değil adayı da olsak Avrupa Birliği politikalarından doğrudan etkilenmemiz dolayısıyla, bu politikalar hakkında biraz özet bilgi vermek istiyorum.
CAP Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun gelişiminin ilk dönemlerinde 1960larda oluşturulmuş ve 1991de tek bir Avrupa pazarı oluşturulduğunda da en önemli politikası olarak mevcut kalmıştı.
CAP'ın amacı üye ülkelerin vatandaşlarının yeter miktarda gıda ürününe sahip olmasını, üreticilerin ise önceden belirlenmiş fiyatlar sayesinde topraklarından yeterli geliri elde etmesini garanti altına alma amacıyla oluşturulmuştu. Tahıl, süt, et ve şeker pazarını garanti altına alıyordu. Hayvan yemi, sebze ve meyve programın kapsamı dışıydı.

1992 yılında bir takım reformlar gerçekleştiriliyor. Ve bu reformlar  1995 yılında kurulan Dünya Ticaret Örgütü'nü oluşturan Uluslar arası ticaret anlaşmaları ile paralel gerçekleştirildi. DTÖ'nün kurulmasıyla bir bakıma sürekli sorun yaratan hukuki boşluk kapanır içerdiği çok taraflı anlaşmalarla hukuki yaptırım gücü olan bir üst kurum niteliği kazanır.
CAP Reformlarının amacı, ihtiyaç akçelerini ve stokları azaltmak ve AB'nin tarımını dünya pazarına açmaktı. Ardı ardına yapılan reform dalgaları altında gümrük tarifeleri, fiyat müdaheleleri ve ihracat destekleri yerini üreticilere  doğrudan gelir desteği'ne bıraktı.
Ödemeler Avrupalı büyük üreticilerin para kaybetmeden daha yüksek düzeyde bedelle üretim yapmalarına olanak sağlayan sübvansiyon yerine geçmiştir. Bu da Avrupalı ihracatçıların diğer ülkelerdekilerle rekabetinde avantaj sağlamalarını sağlamıştır.

Türkiye'deki doğrudan gelir desteği uygulaması
Dünya Bankası tarafından ortaya atılan doğrudan gelir desteği uygulaması Türkiye’nin uyguladığı fiyat, girdi ve kredi desteğinin kamu maliyesi üzerinde çok büyük baskı yarattığı, bu desteklerin tarımda serbest piyasanın oluşmasını engellediği söylenerek  2000 yılında Resmi Gazetede yayınlanarak uygulamaya alınmıştır. Pilot uygulama ve 2007 yılına kadar yapılan uygulamalar tam bir kaos yaratmış ve başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu uygulama sonucunda ortaya çıkan bazı rakamsal veriler şu şekilde:
TR'nin tarıma toplam desteği GSMH'nın %1i kadar olması gerekirken binde 14'ünü veriyor.
2007 yılında üretici 9 milyar TL mazot harcaması yapmıştır. Bu mazotun ÖTV+KDV tutarı 5,14 milyardır.
Devlet tüm üreticilerin tamamına yaptığı destek tutarı ise 4,95 milyardır. Yani
  1. devlet çiftçiyi değil çiftçi devleti desteklemektedir
  2. üreticinin kredi borcu varken 2006 ve 2007 yılında doğrudan gelir desteğini zamanında alamadıklarından ve gecikmeden dolayı faiz de ödenmediğinden bankalara olan borçlarını hem gecikmeli hem de faizli bir şekilde ödeyerek zarara uğramışlardır
  3. devlet üreticiye yaptığı desteği mazottan aldığı vergiler üzerinden gerçekleştirdiğinden; İlaç, gübre ve mazota gelen zamlar sonucu devletin aldığı vergi miktarı da yükseldiğinden gelen zamlar devletin işine gelmiştir. Yine üretici zararda...

 IMF ve Dünya Bankası’nın dayatması ile uygulanan DGD’nin tarıma ciddi hiçbir katkısı olmadığı gibi, 13 milyar 134 milyon liralık kaynak da boşa gitti. Üstelik, bu kaynağın büyük bölümü de zengin çiftçiye gitti. Zira sahip olunan toprak miktarı üzerinden yapılan ödemeler  büyük bir kısmı verimsiz, küçük ve parçalı arazilerden oluşan tarım işletmelerine sahip küçük çiftçinin destek almaması, yok edilmesi anlamına gelmektedir.

 CAP, Avrupa'da tarımsal çıktıda önemli bir artış sağlamıştır. Aynı zamanda Avrupa'daki tarımsal yöntemlerin bir çoğunu büyük tarımsal alanlarda kullanılması temel olan fosil yakıt, tarımsal kimyasallar ve yeni formlarda hayvan yemi gibi dışsal girdiler içeren sanayi üretim yöntemlerine dönüştürmüştür.
Bu girdiler de gelişmiş ülkelerin ulusaşırı şirketleri tarafından üretilir ve pazarlanır.
Üretim girdilerini üreten ulusaşırı şirketler, doğayla dost olmayan, insan sağlığı için risk taşıyan bu endüstriyel üretim modelini “modern tarım”dır diyerek cilalamış, kamuoyu nezdinde şirin kılmışlardır. Ulusaşırı şirketler, karşıtlarını da; endüstriyel üretim modeli “modernliktir, ilericiliktir” propagandası ile sadece yanıltmamış, hem etkisizleştirmiş hem de yedeğine almıştır.
Ulusaşırı şirketlerin bir başka propagandası da, “dünyada açlık vardır, endüstriyel üretim modeli yüksek verimliliği sağlıyor olması nedeniyle açlığa çözümdür,” şeklindedir.
Avrupa Birliği'nin gıda ve tarımdaki adaletsizliği körükleyen politikaları sadece Avrupa'da geçerli değildir. Komisyon gelişmekte olan ülkeleri sadece  “Health Check” (Gıda Kodeksi) belgesinde zikreder: “AB dünyadaki en büyük gıda ithalatçısıdır. Gelişmekte olan ülkeler için de en büyük pazardır” Bununla, Avrupa Birliği Afrika'daki, Karayip ve Pasifik'teki yoksul bölgeler için cömert bir müşteri gibi göstermektedir kendini. Oysa ki, petrolü dışarıda tutarsak Avrupa'nın yaptığı ticaret Avrupa'nın ithalat ve ihracatının %1'ini oluşturmaktadır.
Gelişmekte olan ülkeler, sözleşmeler ve anlaşmalar gereği reddetme ihtimalleri olmayan Ekonomik Ortaklık Anlaşmaları çerçevesinde altında Avrupa ürünleriyle dolup taşmaktadır.

CAP'ın yoksul ülkeler üzerindeki etkileri ihracat sübvansiyonları ve diğer formlardaki dampinglerden kaynaklanmakta: Avrupa'dan özellikle buğday ve süt ürünleri gibi sübvanse edilen ürünlerin ihracatı ihraç eden ülkelerdeki iç pazarda fiyatları düşürür.
Türkiye'den örnek verecek olursak: TÜİK ve Sendika verilerine göre Türkiye'de süt üretimi 12 milyon litre. Tarım Bakanlığı'na göreyse 4 milyon litre. Türkiye'nin ihtiyacı ise 17 litre.
AB tarım bakanlığında kayıtlı çiftçiyi esas alarak 13 milyon litre sütü TR'ye satarım diyor. TR'de de süt desteksiz bir ürün olduğundan dışarıdan gelecek süt tüm iç üretimi dağıtacaktır.
Daha ince planlanmış bir sorun aslında gelişmekte olan ülkelerdeki ihracatçıların Avrupa ve gelişmiş ülkelerdeki pazarlara satışı sırasında ortaya çıkmaktadır. Çünkü resmi ve ticari standartlar yoksul ülkelerdeki üreticilerin uyabileceği düzeyin çok üzerinde bulunmaktadır. Bu standartların bazıları süpermarketlerin batıl pazarlama arzularından kaynaklanırken diğerleri zengin ülkelerde makul olan gıda güvenliği ve hijyen kurallarından kaynaklanmaktadır. Ancak aşikar olan gelişmekte olan ülkelerden bunları istemek imkansızı istemektir.
DTÖ'ye dönecek olursak:

DTÖ'nün tarıma ilişkin yaptırımları sübvansiyonlarla sınırlı değildir. Ticaretin önündeki tüm engellerin kaldırılmasını ister ve kuralları uygulamayan ülkelere yaptırımlarda bulunur.
Örnek:
2 Kasım 2005 tarihinde  TR pirinç ithalat politikası ABD tarafından DTÖ'ye şikayet edildi. İthalatın serbest bırakılması istendi. Oysa ki henüz üretici ürününün %40'ını bile satamamıştı. Sonuç olarak, günümüzde TR pirinçte ithalatçı konumuna getirilmiştir.




EK 4
KIRSAL KALKINMA GİRİŞİMİ HAKKINDA BİLGİLENDİRME

Kırsal kalkınmacılar girişimi fikrinin Diyarbakır Kalkınma Merkezi’nin 2005 yılında Diyarbakır kırsalında yürütmeye başladığı kalkınma projesinin değerlendirme sürecinde bir ön fikir olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

2007 yılında bu projeyi destekleyen kurumlar ve Diyarbakır Kalkınma Merkezi’nin proje yürütücüleri projenin ara değerlendirmesini yapmak üzere bir araya geldiler.

Bu ara değerlendirme toplantısına katılan herkes Türkiye’de kırsal kalkınma alanında çalışan kişi ve kurumların birbirinden bağımsız çalıştığı, çoğunlukla birbirlerine benzer çok sayıda proje yürütülmesine rağmen bu proje yürütücüsü kişi ve kurumların biraya gelmediği, fikir ve deneyim alış verişinde bulunmadığı konusunda hemfikirdiler.

Toplantıda bu tespit yapıldıktan sonra bu dayanışma ve birlikteliği sağlamaya çalışmak üzere bir toplantı gerçekleştirmenin iyi olacağını düşünerek böyle bir toplantının ilk tohumlarını atmış oldular.

Bundan sonraki süreçte, kırsal kalkınma alanında çalışan kişileri bir araya getirmeyi ve deneyim paylaşımını sağlamayı hedefleyen bu toplantının hazırlık çalışmaları başladı. Toplantının organizasyon sorumluluğunu Diyarbakır Kalkınma Merkezi ve Heinrich Böll Stiftung Derneği üzerine aldı. Bu toplantı Mart 2008 tarihinde Diyarbakır’da gerçekleştirildi.

Bu toplantının amacı Türkiye’de kırsal kalkınma stratejisinin belirlenmesi, bu strateji içerisinde STK’ların rolünün tanımlanması, kırsal kalkınma alanında farklı pratiklerin değerlendirmesi ve eğer mümkünse kırsal kalkınma alanında çalışan kişi ve kurumların bir araya geldiği bir ağ yapılanmasının temellerini atmak olarak tanımlanmıştı. Toplantı üç etaplı olarak planlandı: Konu bazlı sunumlar, alan ziyaretleri, atölye çalışmaları.

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI TEMSİLCİLERİ: Kalkınma Merkezi (DİYARBAKIR), SÜRKAL (ANKARA), Munzur Vadisi çevre Koruma Kurulu (TUNCELİ), Gödence Köyü Tarımsal kalkınma Kooperatifi (SEFERİHİSAR), Boğatepe Çevre ve Yaşam Derneği (KARS), Heinrich Böll Stiftung Derneği (İSTANBUL), Özyeğin Vakfı (İSTANBUL), Chrest Vakfı (ABD).

ÜNİVERSİTELERDEN ÖĞRETİM ÜYELERİ: ODTÜ, Ankara Üniversitesi, Wageningen Üniversitesi.

PREPARE ÜYELERİ: Slovenya (Prlekjiya Development Agency), Polonya (Polish Rural Forum), Macaristan (UNDP)

KAMU KURULUŞU TEMSİLCİLERİ: GAP Bölge Kalkınma İdaresi, Diyarbakır Tarım il Müdürlüğü.
Diyarbakır’da gerçekleştirilen bu toplantı gerek Türkiye’den gerekse yurtdışından gelen katılımcılar tarafından olumlu ve iyi bir toplantı olarak değerlendirildi. Bu toplantıya katılanlar kırsal kalkınmadan ne anladıkları konusunda bir değerlendirme yapmaya çalıştılar ve kırsal kalkınmayı sosyal eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı hedefleyen ve insanın insanca koşullarda refahını artırmayı amaçlayan bir dönüşüm süreci olarak tanımladılar. Bu tanımdan hareketle de kırsal kalkınmaya yönelik her türlü sürecin insan odaklı, yoksulu gözeten, toplumsal cinsiyet eşitliğini dikkate alan, eşitlik ve hakkaniyete uygun,katılımcı ve sürdürülebilir bir biçimde yönetilmesi gerekli bir süreç olması gerektiğine vurgu yaptılar.

Ayrıca bugüne kadar yapılan her iki toplantıda da kırsal ve yerel kalkınmanın temel hareket noktasının; yerel kaynakları yerel işgücü ile harekete geçirmek, işlemek, katma değerini artırmak ve elde edilen artı değerlerin yine yerel halka dönmesini sağlamak gerektiği üzerine duruldu. Bu kalkınma çalışmalarının bütünleşmiş bir şekilde ele alınarak ekonomik, sosyal, çevresel ve kültürel çalışmaların birbirini beslemesi gerektiği üzerinde ağırlıkla duruldu.

Diyarbakır toplantısının katılımcıları, toplantının hedefi de olduğu üzere kırsal kalkınmanın aktörleri arasında iletişim ve işbirliğini sağlamak amacıyla Kırsal kalkınmacılar Girişimini oluşturmak ve bu girişimin yılda iki defa bir araya gelmesi konusunda hemfikir oldular. Daha rahat iletişim sağlamak amacıyla da bir e-mail grup oluşturdular.

Grubun ikinci toplantısı Ekim 2008 tarihinde Kars-Sarıkamış’ta Yerel Kalkınmada İşbirliği ve Örgütlenme başlığıyla gerçekleştirildi. Bu toplantının hem organizasyonu hem de finansal olarak desteklenmesi konusunda biri ulusal –SÜRKAL, ki SÜRKAL Kars Bölgesinde önemli sayıda projenin yürütülmesinde aktif rol alıyor- biri yerel –Boğatepe Çevre Yaşam Derneği- olmak üzere iki kurum devreye girdi.

Bu toplantılarda yerelden sivil toplum kuruluşlarının aktif rol alması ve finansal desteğe ortak olması grubun yerel kabul görmesi ve sürdürülebilirliği açısından önemlidir. Nitekim şu anda gerçekleştirmekte olduğumuz bu toplantıdan Chrest Vakfı desteğini çekmiş, buna istinaden gruba zaten dahil olan eski üyeler toplantıya yönelik olarak kendi giderlerini kendi kurumları tarafından karşılamışlar, toplantıya ilk defa katılan kişi ve kurumların giderleri ise HBS tarafından karşılanmıştır. Yine bu süreçte yereldeki partnerimiz Gödence Kooperatifi organizasyona yönelik olarak ciddi anlamda destek vermiştir. Toplantılara katılım ve organizasyona yönelik bu duruşun toplantıların sürdürülebilirliği açısından önemli olduğunu düşünüyoruz.

Bu toplantıya ilk toplantı katılımcıları yanı sıra yeni katılan kurumlar şunlardı:

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINDAN: Malatya Kırsal Kalkınma Derneği (MALATYA), Uluslararası Mavi Hilal Vakfı (İSTANBUL),AÇEV (İstanbul), Nallıhan Turizm Gönüllüleri Derneği (NALLIHAN.

ÜNİVERSİTELERDEN ÖĞRETİM ÜYELERİ: Kafkas Üniversitesi.

PREPARE ÜYELERİ: İngiltere (Glocestershire Univ), Letonya, Finlandiya, Litvanya.

KAMU KURULUŞLARI: Kars Belediyesi, Sarıkamış Kaymakamlığı, Bitlis tarım İl Müdürlüğü, Tarım İlçe Müdürlüğü.

İkinci toplantıda da birinci toplantıda olduğu gibi yine konu bazlı sunumlar, alan gezileri ve bu kez alan gezilerine yönelik atölye çalışmaları gerçekleştirildi.

İlk başta altı aylık süreçlerle yapmayı planladığımız ama daha sonra grubun ilkeleri belgesini hazırlarken yılda en az bir kere diye belirlediğimiz bu toplantılarla amaçladığımız:

1)      Kırsal kalkınma girişiminin kendisini tartışmak: Bu tartışmalarda ulusal boyutta kırsal kalkınma alanında faaliyet gösteren STK’ların örgütlenmesine, savunu faaliyetlerinin birlikte yürütülmesine zemin oluşturmayı, ulusal ve/veya uluslararası işbirlikleri konusunda tartışma ortamı hazırlamayı ve atılacak adımları belirlemelerine yardımcı olmayı hedefliyoruz. Ayrıca her toplantıyla gruba yeni STK’ların katılmasını sağlamayı, onlara bu oluşumu tanıtmayı, onların deneyimleri ile ilgili olarak fikir alışverişinde bulunmayı hedefliyoruz.

2)      Kırsal kalkınmaya yönelik bir konuyu konunun tarafları ile birlikte tartışmak: Bu bağlamda Mart 2008’de Diyarbakır’da gerçekleştirdiğimiz toplantıda Kırsal Kalkınma’da Deneyim Paylaşımı ve Strateji Geliştirme konusunu, Ekim 2009’da Sarıkamış’ta gerçekleştirdiğimiz toplantıda Yerel Kalkınmada İşbirliği ve Örgütlenme konusunu toplantı katılımcıları ile birlikte tartıştık. Bu toplantı ile ilgili dokümanları toplantı öncesinde sizlerle paylaşmıştık. Bu toplantıda da sizlerle birlikte AB Üyelik Sürecinde Küçük Çiftçi/Köylünün Konumu, Sorun Alanları, Çiftçiyi ve Kırsal Alanı Güçlendirme Stratejilerini tartışmaya çalıştık.


3)      Toplantıların diğer bir hedefi ise her toplantıda farklı bir bölgede kırsal kalkınma modellerini yerinde görmek ve deneyim paylaşımını sağlamak: Bu amaçla daha önce de belirttiğimiz gibi birinci toplantıyı Diyarbakır’da ikinci toplantıyı Kars’ta bu toplantıyı ise Seferihisar’da gerçekleştirdik.


Her iki toplantının da sonuç metinlerini size verilen dokümanlar arasında bulabilirsiniz.

Bu toplantıdan önce gerçekleştirilen iki toplantı ardından ilk girişim grubunu oluşturanlar bu girişimin geleceği, çalışma ilkelerinin belirlenmesi doğrultusunda kendi içerisinde konuyu tartışmak gereği duydu. Bu nedenle ilk girişim grubu dediğimiz ve daha çok Diyarbakır’daki ilk toplantının organize edilmesi ve yapılandırılmasında yer almış kişilerden oluşan grup Şubat 2009’da bir araya geldi. Bu toplantıda grubun geleceğine yönelik bir tartışma başlatılarak, grubun genişleme sürecinde izlenecek yol haritası ile birlikte, grubun genel ilkelerini belirlenmeye çalışıldı.

Bu toplantıya katılanların ortak görüşü bu girişimin devam etmesinin önemli olduğuydu. Gruba yönelik temel sorunlarında tartışıldığı bu toplantıda grup içerisinde temsil elden STK sayısının az olduğu, üye STK temsilcilerinin grupta yer alan tartışmalara dahil olmadığı, bunun grupta tartışmaların yeterince güçlü yapılmamasına neden olduğu ifade edildi. Gerçekten şu anda grup içerisindeki en önemli sorunlardan bir tanesi tüm grup üyelerinin tartışmalara katılmaması sorunudur.

Yine bu toplantıda grup içerisinde çeşitliliğin artması için gruba yeni dahil edilecek STK’ları belirleme konusunda hangi yöntemlerin izlenebileceği üzerine tartışıldı. Bu sorunu aşmak için her bir mevcut üyenin olası üye önerilerini grupla paylaşması bu doğrultuda olası üye haritalaması yapılmasına karar verildi. Bugün bu toplantıya çağrılı yeni katılımcıların birçoğu bu yolla toplantıya davet edilmiştir.

Yine bu toplantıda daha önce e-mail grubu içerisinde grubun amaç, hedef ve çalışma ilkelerine yönelik yapılan tartışmalar doğrultusunda hazırlanan Kırsal Kalkınmacılar Girişimi İlkeler Metni tartışıldı ve bu toplantı sonrasında bu metin son haline getirildi. Bu belge de toplantı öncesinde ve sonrasında size dağıtılmıştır. Bu girişimin oluşumu ve çalışma ilkelerinin oluşumu ile ilgili genel süreci sizlerle paylaştıktan sonra grubun genel ilkeleri ve bu ilkeler doğrultusunda grubun atacağı adımlar doğrultusunda bir tartışmayı birlikte yürütmeyi sağlamak istiyoruz.

İlkelere yönelik belgede de göreceğiniz gibi burada belirtilen hedeflerin bir kısmı bu grup üyelerinin kendi yerellerinde zaten bir şekilde yürütmeye çalıştıkları etkinliklerinde genel hedefleri. Biz burada hem bu toplantılarla hem de e-mail grup aracılığıyla deneyimlerimizi birbirimizle paylaşmayı ve çalışmalarımız daha verimli hale getirmeyi becerebilmeyi umuyoruz.
Fakat bu belgede de göreceğiniz gibi bazı alanlarda girişimin daha genel hedefleri bulunuyor. Örneğin;
  • Türkiye’de kırsal kalkınma politika ve uygulamalarına yönelik önerilerde bulunmak; ilgili platformlarda yerel halkın sözcülüğünü, savunuculuğunu yapmak. HENÜZ BU NOKTAYA GELEMEDİK, BU NOKTAYA GELEBİLMEK İÇİN HANGİ SÜREÇLERDEN GEÇMEMİZ VE NASIL KURUMSALLAŞMAMIZ LAZIM?

  • Türkiye’de ve AB’de kırsal kalkınma çalışmaları sürdüren STK’lar, resmi kurumlar ve özel kurumlar arasında iletişim ve işbirliğini geliştirmek. GERÇEKLEŞTİRDİĞİMİZ ÜÇ TOPLANTI İLE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI ARASINDA İŞBİRLİĞİ SAĞLADIK AMA GEREK RESMİ KURUMLAR GEREKSE ÖZEL KURULUŞLARLA BÖYLESİ BİR İŞBİRLİĞİ GELİŞTİREMEDİK. BUNU NASIL SAĞLARIZ?

  • Söz konusu kuruluşlar arasında işbirliği temelleri geliştirerek gerek niteliksel gerekse niceliksel olarak kapasite geliştirmeye yardımcı olmak. Grup içerisinde kırsal kalkınma teoriğini ve modellerini tartışmak. GRUP İÇERİSİNDE –ÖZELLİKLE E-MAİL GRUBU İÇERİSİNDE- YENİ VE GÜNCEL BİLGİ TEMELİNDE İLETİŞİM SAĞLAYAMADIK. BUNU NASIL SAĞLARIZ?

  • Konuyla ilgili politikalara yön vermek amaçlı stratejiler geliştirmek. Yerel, ulusal ve uluslar arası düzeyde grubun tanınması için lobi faaliyetleri yürütmek. Kırsal kalkınma konusunda çalışmalar yürüten AB ve diğer uluslararası yapılanmalara dâhil olmak. BU GRUBU HENÜZ LOBİ FAALİYETİ YÜRÜTEN BİR GRUP HALİNE GETİREMEDİK, BUNU NASIL SAĞLARIZ?

  • AB POLİTİKALARINI TARTIŞIP BUNLAR ÜZERİNE TALEP GELİŞTİREBİLEN BİR YAPIYA KAVUŞAMADIK, BUNU NASIL BAŞARIRIZ.

  • GRUP İÇERİSİNDE KIRSAL KALKINMA TEORİĞİNİ VE MODELLERİNİ TARTIŞMA AŞAMASINA NASIL GELİRİZ.

Bu alanlarda grubun nasıl hareket etmesi gerektiğini, nasıl bir iletişim dinamiği geliştirmesi gerektiğini birlikte tartışmak istiyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder